Kategori: <span>Bireysel Terapi</span>

Anoreksiya Nervoza Nedir?

Anoreksiya Nervoza Nedir?

Anoreksiya Nerzova Nedir?

Günümüzde yaşanan kilo kaygıları ile beraber anoreksiya nevroza nedir sorusu da yoğun olarak sorulmakta. Anoreksiya nerzova, sıklıkla yaşanan bir beslenme bozukluğudur. Bu bozukluk kişinin anormal bir şekilde kilo kaybetmesi, normal ağırlığına nazaran bir anda kilo alma hissiyatı ve çarpık şekilde bulunan kilo algısı ile gerçekleşir. Bunun yanında, iştahsızlık ya da anoreksi adları ile de halk arasında bilinmektedir. Bu rahatsızlığa kapılan kişiler, atlatabilmek için gündelik yaşantıları içerisinde yer alan birçok aktiviteyi değiştirmek zorunda kalırlar. Bu da hayatları üzerinde önemli ölçüde farklılıklar yaratır. Sahip olunan bu durumlar, anoreksiya nerzova ne demek sorusunun da karşılığı olan durumlardır.

Anoreksiya nerzova rahatsızlığını yaşayan kişiler, genel olarak yemiş oldukları yemekler üzerinde büyük bir kısıtlamaya giderler. Bu kısıtlamaların onların kilo almasının ya da kilo vermesinin önüne geçeceğine inanmaktadırlar. Bununla beraber, gün içerisinde yemiş oldukları yemekten sonra kusarak yiyeceği atanlar ya da müshil gibi ilaçları kullanarak yine kısa sürede gıdaları dışarıya atanlarda bulunur. Bunlar, bu tür ilaçların yanlış yönde kullanımını ortaya çıkartmaktadır. Anoreksiya nerzova hastalığına yakalanan insanlar için verilen kilolar hiçbir zaman yeterli gelmemektedir. Bu durumlarda kilo almaktan aşırı derecede korktukları için yine sağlıklarına zarar verecek derecede spor egzersizleri de yaparlar.

Anoreksiya Nerzova Belirtileri

Anoreksiya nerzova belirtileri, açlık hissiyatı ile doğrudan bir bağlantı içerisinde olmaktadır. Bu bağlantı içerisinde kişiler gerçek olmayan seviyeler içerisinde kendilerini aşırı kilolu ya da aşırı zayıf hissetmektedir. Bunun sonucunda da kişiler arasında davranışsal bozukluklar ve farklı davranışlar gözlemlenir.

Anoreksiya nerzova hastalığının vücut üzerinde görülen belirtilerini şu şekilde sıralayabiliriz:

  • Kan değerleri normal seviyelerde değildir
  • Kişilerin dişleri, fazla kusmaktan dolayı aşınarak kötü bir hal almıştır
  • Kişilerin eklemleri, nasıl içeren bir görüntüye bürünür
  • Kilo artışları ya da anlık kilo kayıpları yaşanmaz
  • Aşırı şekilde bulunan baş dönmeleri ve anında gerçekleşen bayılmalar
  • Dehidrasyon
  • Tansiyon değerlerinin düşük seviyede çıkması
  • Kalp ritimlerinin normal seviyeden farklı olarak düzensiz bir şekilde atması
  • Saçlar eskisi gibi olmaz ve incelir ya da kırılır
  • Parmak uçları ve parmaklar mavi bir renge bürünür
  • Soğuk algınlığı

Anoreksiya nerzova hastalığı, vücut üzerinde belirtiler gösterebildiği gibi aynı zamanda da davranışsal olarak da belirtiler göstermektedir. Bu davranışsal ve duygusal belirtileri şu şekilde sıralayabiliriz:

  • Aç olsalar dahi kabul etmemeleri ve yemek yememeleri
  • Yanında birileri varken yemek yemeyi reddetmek
  • Eskisi gibi bir cinsel hayata sahip olmamaları
  • Duyguları yokmuş gibi bir hale bürünme
  • Kilosunu belli etmemek için fazla giysiler giymek
  • Gün içerisinde sıklıkla tartılmak
  • Yediği yemek miktarı hakkında sürekli olarak yalan söylemek
  • Sinirli bir yapıya sahip olmak
  • Uykusuz olmak

Bu gibi davranışsal, anoreksiya nerzova hastalığına sahip olunan kişilerde rastlanılan duygusal belirtilerdir.

Anoreksiya Nerzova Nedenleri

Anoreksiya nerzova nedenleri, kesin olarak tanımlanan bir nedene sahip olmamaktadır. Günümüzde bilim insanları, bu hastalığa çevresel etkenlerin neden olabileceğini düşünmektedir. Bunun yanında, düşünülen bir diğer neden ise genetik olarak bu rahatsızlığın bireylere aktarılabileceğidir. Bu hastalığa yakalanmış olan bireyler, mükemmeliyetçilik ve duyarlılık gibi duygulara da sahiptir. Eğer bir kişinin ailesi içerisinde bu hastalığa yakalanan bir birey varsa, o kişinin de bu hastalığa yakalanacağı düşünülmektedir.

Günümüzde insanların zayıf olma algısı ile güzellik algısını birbirleri ile bağlantılı tuttuğunu görmekteyiz. Bu zaman diliminde yakalanan başarıların insanlar için çok fazla bir değeri yoktur. Bunun yanında, kendi yaşıtları arasında yer alan güzel vücut görüntüleri de kişileri yine baskılayan bir başka etmendir.

Yaşanılan aile bireylerini kaybetme ya da farklı bir şok durumu da kişilerin yine bu hastalığa yakalanmasına sebep olabilmektedir. Bu gibi etmenler, anoreksiya nerzova özellikleri arasında yer alır.

Anoreksiya Nerzova Tedavisi

Anoreksiya nerzova tedavisi, farklı aşamalardan oluşmaktadır. Kişinin kendi başına başarabileceği bir tedavi şekli olmadığı gibi herhangi bir müdahale olmadan da ne yazık ki kişinin düzelme imkanı bulunmamaktadır. Anoreksiya nerzova hastalığına sahip olan bireylerin, bazı alanlar üzerinde uzman kişiler ile hareket etmesi gerekir. Bu alanları ve uzmanları şu şekilde belirtebiliriz:

  • Kilo alımı ya da verimi konusunda kişiye yardımcı olabilecek ve tıbbi bakım ihtiyaçlarını karşılayacak uzman bir doktora ihtiyaç vardır.
  • Akıl sağlığı konusunda bireye yardımcı olacak ve tedavinin tamamında davranışsal stratejiler oluşturabilecek bir uzmana ihtiyaç duyulur. İzmir psikolog, bu alanda sizlere yardımcı olabilmektedir.
  • Bir diyetisyen, düzenli ve olması gerektiği gibi bir yemek planlaması yaparak kişilerin hayatını düzene sokabilir. Bu sebepten dolayı da bu planı hazırlayacak bir diyetisyene ve bunların kontrolünü sağlayacak olan bir yakına ihtiyaç duyulur.

Bu gibi durumlar sağlandığı sürece kişilerin tedavi edilebilme şansı çok daha fazladır. Bu koşullar dahilinde kişilerin hastaneye yatırılması ve çeşitli düzeylerde psikoterapi alması da gerekebilir. Bu gibi etkenler, kişilerin çok daha iyi bir duruma sahip olması için gereklidir.

Kalp ritmi tarzında yüksek risk barındıran rahatsızlıklar sahip olan hastalar, bu gibi durumlar çerçevesinde direkt olarak hastaneye yatırılarak tedavi altına alınmalıdır. Bu sebeple de farklı durumlarda bulunan hastalar için tedavi şekilleri de farklı şekillerde oluşmaktadır.

Günümüzde kişilerin birçoğu anoreksiya nerzova ve bulimia nerzova arasındaki fark konusunda yanlış bilgiye sahiptir. Anoreksiya nerzova rahatsızlığı, kişilerin yemek yeme konusunda kendilerini kısıtlamaya götürmesi iken bulimia nerzova hastalığı, kişilerin yemek yedikten sonra yediklerini tamamı ile kusmasıdır. Bu sebepten dolayı bu iki hastalık arasındaki farkın iyi anlaşılması ve tedavinin buna göre belirlenmesi gerekir.

İzmir Psikolog Fiyatları

İzmir psikolog fiyatları, çok uygun fiyatlar dahilinde oluşturulmaktadır. Kişiler, yaşamış oldukları anoreksiya nerzova hastalıklarında da psikolojik bir destek almak için ekonomik fiyatlar ile İzmir psikolog ile irtibata geçerek yardım alabilmektedir. Sizler de bu rahatsızlıktan ya da farklı bir durumdan şikayetçiyseniz iletişim numaraları üzerinden irtibata geçmeyi unutmayın.

izmir psikolog

Doğum Sonrası Sendrom – Lohusa Depresyonu Nedir?

Lohusa Depresyonu – Annelik Hüznü Nedir?

Lohusa dönemi, bir kadının doğum yaptıktan sonra yaşadığı yaklaşık 6 hafta süren bir dönemdir.Gebelik dönemi, bir anne için doğum ve doğum sonrası dönemde (lohusalık dönemi) oldukça önemli bir dönemdir.

Bebek sahibi olmak mutluluk,heyecan ve sevinç duygularını yaşatırken aynı zamanda bazı anneler için ebeveyn olmanın verdiği telaşa,endişeye ve korkuya sebep olur. Bu gibi durumlarda yeni bebek sahibi olmuş anneler, “annelik hüznü” diye adlandırılan lohusa sendromunu yaşarlar. Doğum sonrası depresyon, yeni anne olmuş kadınların yaklaşık olarak %70’inde görülmektedir.

Lohusa Sendromu (Annelik Hüznü) Nedir?

“Lohusa sendromu nedir?” sorusunun cevabı, özellikle yeni anne olmuş birçok kadın tarafından merak edilmektedir. Lohusa depresyonu, annede oluşan fizyolojik değişiklikten ziyade, yeni bir canlı dünyaya getirmenin verdiği rol ve sorumluluk,yaşam düzeninin değişmesi veya ebeveyn olmanın getirdiği kısıtlanmalardan dolayı, annenin doğum sonrası ilk iki haftadaki süreçte yaşadığı duygu değişimleridir.

Bu duygu değişimlerini yaşan anneler, doğum sonrasındaki süreçte kendisini genellikle korku,hüzün veya endişe içinde hissetmektedir.

Uyku yoksunluğu, duygusal kargaşa, “ya bebeğime bakamazsam ve ya yetemezsem” gibi korkular her annede aynı etkiyi yaratmamaktadır. Kimi anne bu durumun normal olduğunu düşünerek atlatırken, kimi anne ise kendini mutsuz hisseder ve depresyona girer. Bu doğum sonrasında hissdilen hüzün ve depresyon hali, lohusa depresyonu ya da bir diğer adıyla annelik hüznü olarak adlandırılmaktadır.

Lohusa Sendromu Nedenleri Nelerdir?

Lohusa sendromu ya da annelik hüznü, yeni doğum yapmış her kadını etkileyebilir. Fakat araştırmalarında bize gösterdiği gibi bu doğum sonrasında ki depresyon durumundan, bazı kadınlar buna daha yatkın olduğu için oldukça fazla etkilemektedir.

Daha önceden kendisi depresyon geçirmiş kadınlar veya akrabaları arasından daha önceden depresyon geçirmiş insanlar varsa, bu durum kadını daha yatkın hale getirebilir. Sadece geçmişinde depresyon olması değil aynı zaman da antidepresan kullanıp gebelik sırasında ilacı bırakan kadınlar da daha fazla risk altındadırlar.

Gebelik esnasında depresyon veya anksiyete belirtileri olan kadınların, doğum sonrasındaki süreçte depresyon geçirme olasılığı daha fazladır. Bu yüzden, gebelik sırasında mutsuzlukluk,kaygı,depresif ruh hali,huzursuzluk gibi belirtiler gösteren kadınların mutlaka bir uzmana görülmeleri gerekmektedir.

Lohusa depresyonunun bunlar dışında da birçok sebebi vardır. Bu sebepler;

  • Evlilikte eş ile yaşanan sıkıntılı süreç ve zorluklar
  • Ekonomik sorunlar
  • Östrojen ve progesteron başta olmak üzere hamilelikte yükselen gebelik hormon seviyelerinin doğum sonrasında aniden düşmesine bağlı olarak duygusal dalgalanmalar yaratması
  • Anneliğe hazır olmamak (bireysel kimliliğini yeterince pekiştirememiş, genç ve ergen anneler)
  • Stresli bir ortam (ev,iş,yaşam koşulları)
  • Geçmişten gelen travmatik olaylar
  • İstenmeyen gebelik

Eğer siz veya çevrenizde yukarıda belirtildiği gibi belirtilen gösteren birisi varsa ve izmir psikolog arayışındaysanız, bizimle iletişime geçmeyi ihmal etmeyin.

Lohusa Sendromu Belirtileri Nelerdir?

Lohusa depresyonu belirtileri, genel olarak doğumdan sonraki ilk 10 gün içinde hafif semptomlar ile kendini göstermektedir. Bu belirtiler hafif oldukları ve 2 hafta içinde azalarak kayboldukları için mühadele gerekmeyebilir. Fakat, özellikle geçmişte depresyon geçirmiş veya duygu durum bozukluğu olan annelerde 2 haftadan sonrasında da devam ediyor ise mutlaka bir uzman tarafından destek alınmalıdır.

Lohuse sendromu belirtileri, genel olarak tüm annelerde uykusuzluk,duygusallık ve halsizlik olarak kendini belli eder.Fakat bunların yanında da lohusa sendromu belirtileri oldukça fazladır. Lohusa sendromu yaşayan annelerde kendini gösteren semptomlar şunlardır;

  • Çaresizlik hissi
  • Dikkat ve konsantrasyon eksikliği
  • Uyku bozuklukları
  • Kendini değersiz hissetme
  • Anksiyete ve depresif duygu durumu
  • Bebeğe karşı ilgi,şefkat ve duygu eksikliği
  • Kaygı
  • Ağlama nöbetleri
  • Aşırı duygusallık
  • Hayattan keyif almama
  • Yorgunluk
  • İştahsızlık
  • Öfke,sinir ve huzursuzluk duygularını hissetme

 

Doğum Psikozu ile Lohusalık Sendromu Arasındaki Farklılıklar Nelerdir?

Doğum psikozu yani bir diğer adıyla postpartum psikoz, doğum sonrası dönemde ortaya çıkan psikiyatrik bozuklukların en şiddetli olanıdır.Başlangıcı genellikle doğumdan 2 hafta sonradır.

Doğum sonrası psikozu, lohusa depresyonunun daha ağır bir halidir. Lohusa depresyonunun yaygın belirtileri ağlama krizleri,mutsuzluk,yorgunluk,unutkanlık veya dikkat dağınıklığı iken, doğum sonrası psikozun yaygın belirtileri halüsinasyonlar,hezeyanlar,bebeğe zarar verme düşüncesi ve ağır depresif belirtilerdir.

Doğum sonrası psikozu yaşayan kadınların, bebeği farklı bir nesne veya canlı görerek bebeğe zarar verme riski vardır. Bazı anneler bu dönemde, bu düşüncelerini eyleme dönüştürebilecekleri için dikkatli olunmalıdır. Araştırmalar sonucunda doğum sonrası psikoz ile özellikle bipolar bozukluklar ve majör depresif bozukluk gibi duygu durum bozukluklarının yakın ilişkisi olduğunu görülmektedir. Şizofreni veya bipolar bozuluk tanısı olan kadınların yaşama ihtimalı oldukça yüksektir.

Lohusa depresyonu bazı kadınlarda kendiliğinden geçerken, bazı kadınlarda ise bir psikolog tarafından bireysel terapi ile çözüme kavuşabilmektededir. Fakat doğum sonrası psikozu yaşayan kadınların mutlaka bir uzman tarafından değerlendirilmesi ve tıbbi yardım alması gerekmektedir.

Lohusa Sendromunda Eşlere ve Yakınlara Düşen Görevler Nelerdir?

 “Eşim,kızım lohusa sendromu geçiriyor ne yapmam gerekiyor?” sorusunun cevabı annenin çevresi ve eşi tarafından oldukça merak edilir.Lohusa sendromu, genellikle ilaç tedavisi gerektirmeden kendiliğinden düzelir. Ama bu süreçte en önemli noktalardan birisi de, lohusa sendromu yaşayan anneler; aileleri ve sağlık personelleri tarafından desteklenmeli, bu sorun ile nasıl baş edecekleri konusunda bilgilendirilmelidir. Çünkü lohusa sendromunun atlatılmasında sosyal desteğin önemi çok büyük ve önemlidir.

Lohusa sendromu ne kadar sürer sorusu da sık merak edilen sorular arasındadır. Fakat bu süre kişiden kişiye değişiklik gösterebilir. Kimisi bu sendromu hafif yaşarken veya yaşamazken, kimisi ilaç veya psikoterapi desteği alacak duruma kadar gidebilir. Bu dönemde annenin hatta bebeğin en kolay ve sağlık şekilde atlatması için özellikle eşi, kendisi, daha sonrasında çevresi tarafından alınması gereken bazı önemler vardır. Bu önemler;

  • Anneyi anlamaya çalışın, yeni bir bebek dünyaya getirmenin verdiği değişime her iki tarafında alışması için sabırlı olun.
  • Annenin yaşadığı ani duygu değişiklikleri,ağlama krizleri,aşırı duygusallık gibi durumlara hazırlıklı olun ve onu eleştirmeyin.
  • Bebeğinizle bağınızı kuvvetlendirmek için biberonla besliyor olsanız bile cildinizin onunkiyle temas halinde olmasını sağlayın. Bu temas anne-bebek arasında güveni ve tanımayı sağlayacaktır.
  • Anneye karşı hassas olunmalı, kaygılarından kurtulabilmesi için onun yalnız olmadığı hissettirilmelidir.
  • Eşinizle empati kurmaya çalışın, iletişim konusunda açık olun.
  • İsteklerinizi ve düşüncelerinizi sakince dile getirin, bu dönemde sinirli olmak herkes için oldukça yıpratıcı olacaktır.
  • Bebebeğin bakımına yardımcı olun, anneye yüklenen sorumluluğu hafifletecek desteklerde bulunun.
  • Annenin fiziksel ve duygusal olarak kendine zaman ayırmasını sağlayın.
  • Bebeğin uyuduğu vakitlerde annenin de uyuması veya dinlenmesini sağlayın.
  • Bu süreçte beslenme şekline dikkat edilmelidir. Özellikle alkol ve kafeinli içeceklerin tüketiminden kaçınılmalıdır.

Lohusa Depresyonu Tedavisi

Lohusa depresyonu tedavisi, üç çeşitten oluşmaktadır.

  • Psikoterapi
  • Antidepresan ilaç tedavisi
  • Antipsikotik ilaç tedavisi

Lohusa depresyonu eğer hafif belirtiler gösteriyorsa genelde ilaçsız olarak atlatılabilmektedir. Bu üç yöntem arasından en çok kullanılan yöntem, psikoterapidir. Bu psikoterapi sürecinde depresyon izmir bireysel terapi yöntemi uygulanarak ilaçsız olarak atlatılabilmektedir.

Eğer siz,eşiniz veya bir yakınınız lohusa sendromu belirtileri gösteriyorsa veya bu durumdan şüphe ediliyorsa mutlaka hem bebek hem de anne için bir psikolog izmir ile görüşülmelidir. Online psikolog için de bizimle iletişime geçebilir ve bireysel terapi izmir ile anneye hatta belki babaya yönelik terapi hizmeti alabilirsiniz.

izmir psikolog

Öfke Kontrol Bozukluğu Nedir?

Öfke Kontrol Bozukluğu

Öfke, kişinin haz alma duygusunu engelleyen her türlü durum, olay ya da kişiye karşı geliştirdiği bir duygudur.

Öfke, diğer olumsuz duygulara göre daha çok zarar verir. Fakat öfke doğru ve uygun ifade edildiği zaman, sağlıklı ve normal bir duygudur.Eğer kontrolden çıkar ve yıkıcı bir hale gelirse, kötü sonuçları da beraberinde getirebilir. Öfkeyi yıkıcı veya yapıcı yapan nokta; kontrol edilebilirliği ile bağlantılıdır.

Öfke kontrol bozukluğu, insanların içinde bulunduğu ilişkisinde,işinde,ailesinde veya okulunda olumsuz sonuçlar yaratabilir. Bu olumsuz sonuçlar sadece kişinin ve çevresinin mental olarak etkilenmesi değil, öfke doğru kontrol edilmediğinde yasal yani mali sonuçları da beraberinde getirebilir.

Öfke Kontrol Bozukluğu Nedir?

Öfke kontrol problemi, bazen fiziksel olarak kişinin ani dürtüsel,şiddetli,saldırgan orantısız tepki verdiği, bazen de bağırmak, öfkeli bir şekilde sözlü olarak patlamak gibi ortansız tepkiler verdiği durumdur.Bireyin bir tehlike ya da engellenmeyle karşılaştığında yaşadığı çaresizlik, güçsüzlük ve yetersizliğin yarattığı kaygı sonucunda gelişen kızgınlık ve şiddete kadar değişik uzantıları olabilen duygu bütünüdür.

Öfke Kontrol Bozukluğu Belirtileri Nelerdir?

Öfkenin hem psikolojik hem de fiziksel belirtileri vardır. Öfkeyi her zaman tek başına bir duygu olarak düşünmemeliyiz. Öfke kendi başına bir duygu olsa da diğer duyguları da beraberinde getirebilir. Öfke kontrol bozukluğu, mutsuzluk, kaygı, gerginlik, ağlama, suçluluk duyguları, stres duygularıyla beraber de görülebilir.

Öfke kontrol bozukluğunun sıkça görülen fiziksel belirtilerileri şunlardır;

  • Olay anında veya sonrasında kişiye veya nesneye yönelik şiddet uygulaması
  • Tansiyon yükselmesi
  • Kalp çarpıntısı
  • Göğüste sıkışma
  • Vücutta karıncalanma
  • Adrenalin ve noradrenalin seviyelerinde yükselme
  • Nefes alıp vermede düzensizlik (genel olarak çok hızlı nefes alıp verme)
  • Baş ağrısı
  • Aşırı stres ve gerginlik
  • Yüksek sesle konuşma, özellikle bağırma
  • Damar elastikiyetinin azalması
  • Kan basıncının yükselmesi
  • Karşındaki kişiyi tehtid etme, aşağılama
  • Arkadaşlar veya aile üyeleri tarafından öfke problemi olduğuna dair uyarılar alınması

Öfke kontrol bozukluğunun zihinsel belirtileri şunlardır;

  • Uykusuzluk
  • Dikkatsizlik
  • Unutkanlık
  • Konsantrasyon bozukluğu
  • Düşük performans
  • Ruh sağlığının olumsuz etkilenmesi

Kendinizde veya çevrenizde bulunan birinde yukarıdaki belirtilerin olduğunu düşünüyorsanız ve izmir psikolog arayışındaysanız, mutlaka bir uzman desteği için bizimle iletişime geçiniz.

Öfke Kontrol Bozukluğu Nedenleri Nelerdir?

Öfke kontrol bozukluğu sebepleri tedavisi için oldukça önemlidir.Öfke kontrol bozukluğu nedenlerinin en başında çocukluk dönemi gelir.

Tüm duygu durum bozukluklarında olduğu gibi öfke kontrol bozuklukluğu içinde kişinin  çocukluk dönemi yani yetişme dönemi önemli bir rol oynar.

Çocukluk çağında yaşanan olaylar ve aile tutumu yetişkinlik dönemini oldukca etkilemektedir. Ebeveynlerin kendi başa çıkma mekanizmaları, stresi nasıl yönettikleri ve çocukla nasıl model oldukları da oldukça önemlidir. Aile de öfkenin hakim olması, şiddetin kullanılması da çocuğun bunu model almasına neden olur.

Genel olarak ailesi tarafından engellenen,şiddet gören,aşağılamaya maruz kalan,kendini ifade etmesine izin verilmeyen biriylerde ergenlik veya yetişkinlik çağında öfke kontrol bozukluğu görülür.Kişinin yetiştirilme şekli, büyüdüğü ortam ve sosyal çevre öfke kontrolünü öğrenmesinde etkilidir. Ayrıca öfke kontrol sorunu yaşayan kişilerde serotonin hormonunun çalışmasında bir problem olduğu bilinmektedir.

Ayrıca  ailede genetik olarak ruh sağlığı sorununa yatkınlık olması da kişinin öfke kontrol bozukluğu yaşamasında tetikleyici bir sebep olabilir.

Çocukluk çağında yaşananlara ek olarak, epilepsi gibi beyin hastalıklarının da öfke kontrol bozukluğuna neden olabileceği görülmüştür. Bazı epilepsi türlerinin bayılmalar şeklinde değil de öfke patlamaları şeklinde görüldüğü gözlenmiştir.

Öfke tepkisini tetikleyebilecek yaygın görülen durumlar şunlardır:

  • Stres
  • Madde veya alkol bağımlılığı
  • Yas
  • İletişimin zayıf olması
  • Depresyon
  • Finansal sorunlar
  • Aile,ilişki veya iş ile ilgili konularda probmlemler yaşanması

Öfke Nasıl Kontrol Edilir?

Öfke kontrolünü sağlamaya çalışmak,bu konuda sorun yaşayan herkes için zorlu bir mücadeledir. Öfkeyi kontrol edebilmek için bazı yollar şunlardır:

  • Egzersiz,spor yapmak: Spor yapmak,temiz hava almak,yürüyüş yapmak gibi birçok aktivite öfkeye neden olarka sinir ve stresi azaltmaya yardımcı olur. Fiziksel aktiviteler, kişinin vücudunda birikmiş olan enerjinin dışarıya çıkmasına ve hareketi artırarak beyne giden kan seviyesini de yükselmesine yardımcı olur.
  • Nefes egzersizleri: Derin ve doğru nefes alıp vermek kişinin öfkesini kontrol etmesine yardımcı olmaktadır. Doğru nefes alıp vermek için nefes egzersizleri pratikleri yapılmalıdır.
  • Rutin belirlenmeli: Kişinin kendisini sakinleştirecek cümleler belirlemesi, örneğin “iyiyim”, “sakin ol” , “ani bir tepki verme” gibi cümleleri tekrarlamak ve mutlu bir anı hatırlayarak gevşemesi, kişinin öfkesini kontrol etmesine yardımcı olur.
  • Mola vermek: Gün içinde stres seviyesinin yükselmesine ve öfkelenmenize neden olan belirli olaylar varsa böyle anlarda kısa bir mola verilemelidir. Sessiz ve sakin bir ortamda verilen molalar,  kişiyi stresten uzaklaştıracağı için öfke kontrolünü yönetmesine yardımcı olur.

Eğer tüm çabalarınıza rağmen öfkeniz sonradan pişman olacağınız ya da çevrenizdeki kişilerin kırılmasına yol açan davranışlara neden oluyorsa bu konuda  psikolog izmir ile görüşülmelidir.

Öfke Kontrol Bozukluğu Tedavisi

Öfke kontrol bozukluğu tedavisi uzun süreli ancak oldukça etkilidir. Öfke kontrol bozukluğu tedavisi mümkün olan ve müdahale edilmesi gereken bir durumdur.

Öfke kontrol bozukluğu tedavisi için kullanılan çeşitli yöntemler vardır. Fakat tüm yöntemlerde ki ilk adım, kişide öfkenin yarattığı bu duygu durum bozukluğunun nedenini yani altında yatan sebebini bulmaktır.

Bilişte Davranışcı Terapi (BDT), öfke kontrol bozukluğunun tedavi edilmesinde kullanılan bir terapi tekniğidir. Bilişte Davranışçı Terapi tekniğinde, kişinin öfkesini besleyen işlevsiz düşünce kalıpları üzerinde çalışır. Öfkenin neden olduğu,geçmişinde yatan travmalar, nelerin öfkeyi kontrolsüz bir biçimde dışa yansıttığının üzerinde çalışılır.BDT ile,  kişinin makul ve doğal bir sinirlilik öfke yaşaması ve öfke kontrolü sağlanmasını öğrenmesi hedeflenmektedir.

Bunların yanında rahatlama egzersizleri, nefes egzersizleri de yaparak öfkenin kontrol edilerek dışa vurulması sağlanabilir.Tedavi süreci boyunca kişinin ailesi, arkadaşları, temasta bulunduğu kişiler tarafından desteklenmesi oldukça önemlidir.

Öfke kontrol bozukluğu tedavisi mutlaka gerçekleştirilmelidir. Hem kişinin kendisi, hem de çevresi için kötü sonuçlara yol açmaması için mutlaka bir uzman psikolog izmir desteği alınmalıdır.

Eğer kendinizde veya çevrenizde bu problemin olduğunu düşünüyor ve destek almak istiyorsanız istiyorsanız ister online psikolog ile ister izmir uzman psikolog ile bu tedaviyi gerçekleştirebilirsiniz.

 

Anksiyete

Anksiyete Nedir? Anksiyete Tedavisi ve Terapisi

Anksiyete Tedavisi İzmir’de merkezimizde uzman psikologlarımız tarafından yapılmaktadır. Anksiyete Bozukluğu terapisi ile birlikte psikiyatrik değerlendirme de gerekebilir.

  • Anksiyete Bozukluğu Terapisi İzmir randevu için bizimle iletişime geçiniz.

ANKSİYETE – KAYGI

Anksiyete hoş olmayan özellikleri ile diğer duygulanım şekillerinden ayrılan bir duygulanım şeklidir. Anksiyete, korku benzeri, hastalar tarafından iç sıkıntısı, kötü bir şey olacakmış hissi şeklinde tarif edilen bir duygu, uyarıcı bir sinyaldir. Kişinin tehdit ile başa çıkması için gerekli önlemleri almasını sağlar. Korku da benzer bir uyarıcı sinyaldir; ancak anksiyete ile ayırt edilmesi gerekir. Korku, dış odaklı, belirli bir tehdide karşı bir yanıt iken anksiyete bilinmeyen, iç odaklı, çatışmalı tehdide karşı bir yanıttır. Dışardan gelen bir tehlike karşısında birey korku duyarken, içten gelen çatışma ve tehlikeler bunaltı yaratır.
Devamı

Takıntı Hastalığı Nedir?

Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB) Tedavi ve Terapi Yöntemleri

Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB) Tedavisi İzmir’de merkezimizde uzman psikologlarımız tarafından yapılmaktadır. OKB terapisi ile birlikte psikiyatrik değerlendirme de gerekebilir.

  • Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB) Terapisi İzmir randevu için bizimle iletişime geçiniz.

Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB, Takıntılar) Nedir?

Obsesif kompulsif bozukluk (OKB), insanların obsesyon adı verilen sürekli tekrar eden istenmeyen düşüncelere sahip olması ve bu düşüncenin kendisini rahatsız etmesinden dolayı, genellikle rahatlamak amacıyla ritüel veya kompulsiyon adı verilen sürekli tekrar eden davranışlarda bulunduğu bir patolojidir.

Devamı

Depresyon Tedavisi İzmir

Depresyon Nedir?

Depresyon Tedavisi İzmir’de merkezimizde uzman psikologlarımızca uygulanmaktadır. Depresyon Terapisi ile birlikte psikiyatrik değerlendirme de gerekebilir.

Depresyon Nedir?

Günümüzde sıkça kullanılan depresyon kelimesinin aslında neyi ifade ettiğini bilmek önemlidir. İnsan yaşamı da birçok olay gibi inişli ve çıkışlı seyreder, zaman zaman kendimizi oldukça iyi hissederken zaman zaman da oldukça kötü hissedebiliriz ve bu çok doğaldır. Depresyonun ne olduğunu bilmek ve hangi noktadan sonra depresyonun ortaya çıktığını ayırt edebilmek kişinin yaşam kalitesi için oldukça önemlidir.

Depresyon belirtileri nelerdir?

Üzüntü veren olaylar karşısında her birey üzgün hissedebilir. Depresyonda ise üzgün hissetmekten çok daha farklı özellikler vardır.
Devamı

Çocuklarda Ayrılma Kaygısı Bozukluğu

Ayrılma Kaygısı Bozukluğu

Ayrılık Anksiyetesi

Ayrılma Kaygısı Bozukluğu kişinin gelişim sürecinin dışında bağlandığı insandan ayrıldığında yüksek strese maruz kalmasıdır. Bu yazıda Ayrılma Kaygısı Bozukluğunun belirtilerinden, Ayrılık Anksiyetesinden, tedavilerinden, sebeplerinden ve önlemek için neler yapılması gerektiğinden ve özellikle çocuklarda ayrılma kaygısından bahsedilecektir.
Devamı

Çocuklar Korona ve Pandemi

Korona Pandemi Sürecinde Çocuklar

Tüm dünyada yaşanmakta olan pandemi süreci hem bizleri hem de çocuklarımızı yoğun olarak etkilemektedir. Bir anda değişen hayatlarımıza adapte olmak zorlaşmakta ve virüs, pandemi, kısıtlamalar derken çocuklar bundan daha fazla etkilenmektedir. Çocuklara bu süreçte yardımcı olabilmek için yaşlarına göre gelişim özellikleri dikkate alınmalıdır. Ebeveynlere bu dönemde oldukça fazla görev düşmektedir. Öncelikle kendi korku ve kaygılarını kontrol altına almalı, çocuklara bu sürecin başa çıkılmaz bir olay olmadığını yansıtmalıdır.

Çocuklar yaşları itibariyle sürekli soru sorabilir, virüsle ilgili bilgi edinmeye çalışabilir. Bu durumda ebeveynlerin ile çocukları ile yaptıkları konuşmalar ve etkileşimler çocuğun endişelerini en aza indirmesi açısından ona fırsat tanıyacaktır. Çocukların soruları hiçbir şekilde cevapsız bırakılmamalıdır. Küçük yaş grubundaki çocuklar somut olarak olayları algıladıkları için onun yaşına uygun virüs, pandemi, maske vb. oyunla gösterim yapılabilir. Maskeyi yadırgamamaları için oyuncaklarına maske takılabilir. Sevdiği kahramanlarla eşleştirilebilir. Hijyen ve kalabalık ortamdan uzak durmalarını sağlamak amaçlı anlayacağı bir şekilde konuşma yapılabilir. Gerçek ve somut bilgiler vermek, dürüst bir şekilde konuşma yapmak onlar için en doğrusu olacaktır. El yıkama ve dışarıda elleri dezenfekte etme durumlarını şarkı söyleme gibi aktivitelerle birleştirilerek daha eğlenceli hale getirilebilir. Özellikle bu dönemde çocukların haber izlemelerini sınırlandırmak gerekir. Eğer bu süreçte çocuk kreşe ya da okula gitmiyorsa evde bir rutin oluşturmak onun düzenini biraz olsun devam ettirmesini sağlayacaktır. Bu dönemde çocuk ve ebeveynlerin sürekli aktivite yapması da çocuğu sıkabilir. Çocuk huzursuz davranabilir. Bu duyguyu anne ve babalar kabul etmeli, çocuğa fırsat tanımalıdır. Bunların hepsini yaptıktan sonra çocuğunuz halen çok kaygılı, telaşlı davranıyorsa bir ruh sağlığı uzmanından yardım alabilirsiniz.

Pandeminin Psikolojik Etkileri

UZAKTAN MI YAKINIZ, YAKINDAN MI UZAĞIZ?

COVİD-19 bir anda çığ gibi hayatımızın ortasına düştü. Çığ, zirveyi ve daha alçak kesimleri nasıl farklı şekiller de etkiliyorsa; bu virüste bizim her birimizi çok farklı şekiller de etkiledi. Bir arada yaşadığımız, düğünler, asker eğlenceleri, partiler, konferanslar, çeşitli eğitimler, kurslar vb. büyük organizasyonlar yaptığımız, birbirimize yakınlığa çokça alıştığımız dünyanın, çıkan koronavirüs salgını ile bizi ayrı yerlere sürüklediğine şahit oluyoruz pandemi sürecinde. Öyle bir sürecin içerisine girdik ki duygularımızda aşırıya kaçmaya hatta bazı duygularımızı anlamlandıramamaya başladık. Sürekli gelen yasaklar, maskesiz dışarıya çıkamayışımız ( cep telefonumuz gibi oldu artık, yanımızdan ayıramıyoruz.), sosyal mesafe ( oysaki biz sevdiklerimize sarılamadan duramayız! Bir de araya mesafe koyacağız (!) ), sevdiklerimizden uzak kalışlarımız, en sevdiğimiz mekanlara gidip eskisi gibi saatlerce keyif süremeyişimiz… İşte bunların hepsi kişisel özgürlüğümüzü yitirmemize neden oldu. Bu olağandışı kısıtlanmalarımız bizi kendi içimize kapatarak birçok sorgulamalara, kaygılara, stresli hallere, üzüntülere yol açtı. Pekiii bu sorgulamalar, kaygılar, stresler bizim için ne kadar sağlıklı? Tam bu noktada denge ve ölçü kavramları aklımıza geliyor. Bu süreci ilk defa yaşamamız ve ağır etkileri sebebiyle ölçü ve dengeyi sağlayamayıp aşırıya kaçtık. Düşününce de bu aşırılığın bize iyi gelmek yerine kötü geldiğini hatta ve hatta ruhsal açıdan bizi fazlasıyla çökerttiğini gözlemliyoruz. Her şeyden önce bu yaşadığımız süreç, hastalığa yakalanma ya da hastalığı yayma riski hepimiz için oldukça kaygı verici. Virüs, hastalık ve bu hastalığın bulaşma ihtimali ile yaşamakta ( savaşmakta ) olan zihinlerimiz henüz gerçekleşmemiş, belki de gerçekleşmeyecek olan kayıplarımızın yasını önceden tutmaya kadar götürebilecek düzeyde, gözle görülemeyecek bir tehdit olarak karşımıza çıkıyor. Tam da bu noktada kendimizi hiç yapmadığımız şeyleri yaparken buluyoruz. Zihnimiz bir tür bocalama içine giriyor. Hiç olmayacak senaryolar oluşturuyor, bizleri de bunlara inandırmaya çalışıyor. Belirsizlik duygumuz tetikleniyor. Yarının belki de bugünün belirsizliği, kendimizi tanıyamayacak ruh hallerine sokuyor. Uykularımız kaçıyor, uyuyabilsek bile kabuslarla uyanıyoruz, gelecek endişelerimiz başlıyor, daha kontrolcü, daha titiz, daha endişeli bireyler haline dönüşüyoruz. Sürekli ellerimizi yıkmaya, evlerimizi temizlemeye, dışarıya ihtiyaçlarımız olsa dahi çıkmamaya, dışarıdan gelen yiyecekler yerine kendimiz yapmaya, yetiştirmeye çalışıyoruz. Aslında görüyoruz ki panik halleri virüsten daha hızlı yayılıyor. Fark etmemiz gereken nokta tamda burada: ‘’Bedensel sağlığımızın iyi olması ruh sağlığımızın iyi olması ile mümkündür.’’ Ee bedensel olarak ne kadar iyi ve dirençliysek koronavirüse karşı direnme gücümüz de o kadar artar. O yüzden psikolojik sağlamlığımızı korumalıyız ki ruhsal açıdan iyi olalım, bedensel açıdan da dirençli olalım. Pandemi döneminde psikolojik sağlamlığımızı nasıl koruyabiliriz diye geçirmiş olabilirsiniz içinizden. Hemen cevaplayayım: Asılsız haberlere inanmayarak, değiştiremeyeceğimiz gerçekleri kabullenerek, kurallara uyup, daha da zorlaştırmayarak, duygularımızı bastırmaya çalışmak yerine onları tanıyıp, düzenleyerek, sevdiklerimizle internet üzerinden bile olsa iletişim halinde kalarak, iyimser düşünerek, kendimize yeni aktiviteler, hobiler edinerek, bol bol kitap okuyarak, film izleyerek…

Travma Psikolojisi

Travma Nedir?

TRAVMALAR

Çeşitli bireysel ve toplumsal olayların insanın bütünsel varlığına yönelik tehditleri travma olarak tanımlanır. Bütünsel insan varlığı psikolojik ve fiziksel olmak üzere temelde iki kısımla ifade edilir. Travmalar anidirler ve değerlerimizle veya yaşayış biçimimize etkileri büyük olabilir. Saldırıya maruz kalma, kazalar, doğal afetler, istismar, taciz, savaş, terör, tecavüz, ani ölüm, boşanma, iş kaybı, psikolojik şiddet ve yaşamı tehdit eden olaylar fiziksel ve/veya psikolojik bütünlüğü  zorlayarak bunlarla karşılaşan bireyleri çeşitli başa çıkma yöntemleri aramaya sürekler. Bu durumlara verilen tepkiler kişiden kişiye değiştiği gibi karşılaşılan her zorluk da travma olarak adlandırılamaz. Durum veya olayların korku ve dehşet uyandırması ve çaresizlik hissi yaratması ve bireyin kendisinin veya yakınının ölüm veya yaralanma tehlikesi olması gerekmektedir.

Yukarıda bahsedilen olay ve durumları tecrübe eden bireyler Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB), Travmatik Yas, Akut Stres Tepkisi, Depresyon, Uyku Bozuklukları, Yeme Bozuklukları, Somatoform Bozukluklar, Alkol-Madde Kullanım Bozuklukları, Anksiyete gibi çeşitli fiziksel, davranışsal, duygusal, bilişsel faktörlerin bulunduğu tepkiler gösterebilirler.

Bu yazıda bir doğal afet olan depremlerin yol açtığı travmaya ve Travma Sonrası Stres Bozukluğu habercisi stres tepkileri ve belirtilerine değinmek istiyorum. Depremin yarattığı şok bireyleri paniğe sürekler. Maddi kayıplar ve özellikle de can kayıpları depremin olumsuz etkilerini daha da arttırır ve başa çıkması zor bir hale getirebilir. Depremi yaşamayan bireyler de özellikle medyanın etkisiyle en az deprem bölgesindeki bireyler kadar etkilenebilir. Özellikle şiddetli ve büyük depremler ihmalkarlığın ve tedbirsizliğin yol açtığı hasarlara ve kayıplara karşı bireyleri tepkili olmaya götürebilir.

Deprem, bireyleri üç aşamadan geçmeye sürükler; bunlar şok, pasifleşme ve toparlanma evreleridir. Beklenmedik ve sarsıcı bir olaya insan vücudu şok tepkisini verir. Daha sonrasındaki bilinmezlik ve ürkmüş olma hali pasifleşmeye sürükler. Depremin etkilerinin azaldığı ve yavaş yavaş üstesinden gelindiği son kısım toparlanmadır. Toparlanma süresi kişiden kişiye değişkenlik göstermekle birlikte bazı durumlarda birey tek başına üstesinden gelmekte sıkıntı yaşayabilir ve bazen de Travma Sonrası Stres Bozukluğu görülebilir.

Travma Sonrası Stres Bozukluğunu habercileyen tepkiler: Madde ve alkol kötüye kullanımı/ bağımlılığı, Disosiyasyon, Yeniden-deneyimleme, Aşırı tepkisellik, Psikotik belirtiler, Yoğun kaygı, Ağır depresyondur.

Etkili bir baş etme yöntemi yaşananları ve bunun sebep olduğu duygudurumu hakkında konuşmak ve bunları paylaşmak olabilir. Fakat bazı durumlarda bu yeterli olmayabilir ve stres tepkileri gözlenebilir. Bu durumda bir uzman desteğine ihtiyaç vardır.