Makaleler

Narsistle ilişkide sorunlar

Narsist ile İletişim

Eğer yaşamınızda narsistik özelliklere sahip bir partneriniz/eşiniz varsa, iletişimde sabırlı ve dengeli olmanız çok önemlidir. Narsistik kişilik özelliklerine sahip eşiniz, bilerek ve isteyerek yapmasa bile, sık sık sizin sınırlarınızı zorlayacak ve sabrınızı test edecektir. Sizi eleştirecek, düşüncelerinizi değersiz görecek, yaptıklarınızı beğenmeyecek ve size kendinizi yetersiz hissettirecektir. Ancak, burada unutmamanız gereken önemli bir nokta var: Eşiniz size karşı kasıtlı olarak bu şekilde davranmıyor.

Narsistik Davranışların Örnekleri

1. Eleştiriler ve Aşağılama
– Örnek: Eşiniz, işinizde gösterdiğiniz başarıyı küçümseyerek, “Bu pozisyonu ancak senin gibi vasat biri alabilirdi” diyebilir.
– Örnek: Yaptığınız yemek hakkında “Bu mu yemek? Daha iyi bir şey beklerdim” diyerek emeğinizi değersizleştirebilir.

2. Duygusal Manipülasyon
– Örnek: İhtiyaçlarınızı ve duygularınızı sürekli olarak görmezden gelip, “Senin hislerin her zaman abartılı” diyerek sizi haksız çıkarabilir.
– Örnek: Siz bir konuda haklı olduğunuzda bile, “Senin ne düşündüğün önemli değil, benim kararım geçerli” diyerek sizi baskı altında tutabilir.

3. Sınırları Zorlama
– Örnek: Özel zamanınıza ve alanınıza saygı göstermeyip, sürekli olarak sizinle vakit geçirmek veya kendi ihtiyaçlarına göre plan yapmak isteyebilir.
– Örnek: Maddi konulardaki kararlarınızı sorgulamadan alıp, ortak bütçenizi kendi isteklerine göre harcayabilir.

Narsistik Davranışların Temeli

Narsistik yapıdaki kişiler, kendilerini yeterli ve değerli hissetmek için çevrelerindeki kişileri değersiz görme ve gösterme yoluna giderler. Bu davranışları planlayarak yapmazlar. Örneğin:

– Örnek: Eşiniz, iş yerinde yeterince takdir edilmediği için evde sizi eleştirerek kendini daha iyi hissedebilir.
– Örnek: Kendi başarılarını abartıp, sizin başarılarınızı küçümseyerek kendini üstün hissetme çabasında olabilir.

Narsistlerle İletişimde Güçlüklerle Başa Çıkma Stratejileri

1. Kendi Değerinizi Bilin
– Kendinize iyi davranın: Kendi başarılarınızı kutlayın ve kendinizi takdir edin.
– Özsaygınızı güçlendirin: Narsist partnerinizin eleştirilerine rağmen, kendinize değer vermeyi öğrenin.

2. Sınırlarınızı Belirleyin ve Koruyun
– Net ve kararlı olun: Nelerden hoşlanmadığınızı ve kabul edemeyeceğiniz davranışları net bir şekilde belirtin.
– Gerektiğinde hayır demeyi öğrenin: Kendi ihtiyaçlarınızı göz ardı etmeyin ve partnerinize gerektiğinde hayır demekten çekinmeyin.

3. Destek Alın
– Sosyal destek: Aile ve arkadaşlarınızla olan ilişkilerinizi güçlü tutun, onların desteği moralinizi yüksek tutacaktır.
– Profesyonel yardım: Bir terapist veya danışmandan yardım almak, narsist bir partnerle başa çıkma konusunda size stratejiler geliştirmede yardımcı olabilir.

4. Kendinize Zaman Ayırın
– Hobiler ve ilgi alanları: Kendinize zaman ayırarak stres atın ve keyif aldığınız aktivitelerle meşgul olun.
– Fiziksel aktivite: Egzersiz ve spor yaparak hem fiziksel hem de zihinsel sağlığınızı koruyun.

Eşinizin amacının sizi üzmek veya aşağılamak olmadığını bilseniz bile, narsistik davranışlara katlanmak oldukça zordur. Bu noktada, önce kendinize değer vermeyi öğrenmeniz gerekecektir. Kendi sınırlarınızı koruyarak ve kendinize değer vererek, bu tür zorlu ilişkilerde dengeyi sağlayabilirsiniz.

Psikolog Dr. Hatice Topçu Ersoy

İzmir Psikolog

İzmir’de Psikologlar

İZMİR PSİKOLOG

İzmir psikolog yardımı arayanlar için birçok seçenek sunan bir şehirdir. İzmir'de çeşitli terapi yöntemleri uygulayan birçok psikolog vardır. İzmir, Türkiye'nin üçüncü büyük şehri ve Ege Bölgesi'nin önemli bir merkezi olarak, psikolojik sağlık hizmetleri alanında geniş bir yelpazeye sahiptir. Psikolojik destek arayanlar için de birçok seçenek sunan İzmir'deki psikologlar, çeşitli terapi yöntemleri ve uzmanlık alanları ile hizmet vermektedirler. İzmir'deki psikologlar hakkında detaylı bilgiler:

İzmir’de Psikolog Seçenekleri

İzmir'deki psikologlar, hem devlet hastanelerinde hem de özel kliniklerde hizmet vermektedir. İzmir psikolog önerisine ihtiyaç duyan kişiler ve psikolojik destek almak isteyenler için birçok alternatif bulunmaktadır:

1. Devlet Hastaneleri ve Üniversite Hastaneleri:
- İzmir’deki devlet hastaneleri ve üniversite hastanelerinde görev yapan psikologlar, psikolojik değerlendirme ve tedavi hizmetleri sunmaktadır. İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Ege Üniversitesi Hastanesi ve Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi gibi büyük sağlık kuruluşlarında psikolojik destek alabilirsiniz. Bu hizmetler genellikle sigorta kapsamında olduğundan, maliyet açısından da avantajlıdır.

2. Özel Klinikler ve Psikolojik Danışmanlık Merkezleri:
- İzmir'de birçok özel psikolojik danışmanlık merkezi bulunmaktadır. Bu merkezlerde, bireysel terapi, çift terapisi, aile terapisi, çocuk ve ergen terapisi gibi çeşitli hizmetler sunulmaktadır. Özel kliniklerde çalışan psikologlar genellikle belirli alanlarda uzmanlaşmış olup, daha spesifik sorunlar için de destek sağlayabilirler.

3. Online Terapi Hizmetleri:
- Son yıllarda, online terapi hizmetleri de oldukça popüler hale gelmiştir. İzmir'deki psikologların birçoğu, yüz yüze seansların yanı sıra online seanslar da sunmaktadır. Online psikolog ile online terapi hizmeti, özellikle pandemi döneminde veya fiziksel olarak kliniklere gitme imkanı olmayan kişiler için büyük bir kolaylık sağlamaktadır.

İzmir'de En İyi Psikologlar

İzmir'de psikolojik destek arayanlar için birçok seçenek bulunmaktadır. Devlet hastaneleri, üniversite hastaneleri, özel klinikler ve online terapi hizmetleri gibi çeşitli alternatifler arasından ihtiyaçlarınıza en uygun olan psikoloğu seçebilirsiniz. İyi bir psikolog seçimi yapmak, terapi sürecinin başarısı için kritik öneme sahiptir. Bu nedenle yukarıda belirtilen kriterlere dikkat ederek seçim yapmanız önerilir. İzmir'deki psikologlar, geniş bir yelpazede sundukları hizmetlerle, ruh sağlığınızı iyileştirmek ve yaşam kalitenizi artırmak için yanınızdadır.

İzmir Psikolog Ücretleri

İzmir'de özel klinikler ve psikolojik danışmanlık merkezlerinde ücretler değişiklik gösterebilir. 2024 yılı itibarıyla, İzmir'de özel bir psikologdan seans almak için ortalama ücretler şu şekildedir:

  • Bireysel Terapi Seansı: 1500 TL - 3000 TL arasında değişmektedir.
  • Çift Terapisi ve Aile Terapisi: 1600 TL - 3200 TL arasında değişmektedir.
  • Çocuk ve Ergen Terapisi: 1500 TL - 2500 TL arasında değişmektedir.
  • EMDR Terapisi: Seans başına 1600 TL - 2200 TL arasında değişmektedir.

İzmir'de Psikolojik Destek Alanları

İzmir'deki psikologlar, çeşitli alanlarda uzmanlaşmış olup, farklı ihtiyaçlara yönelik hizmetler sunmaktadır. Bu alanlardan bazıları şunlardır:

- Depresyon ve Anksiyete Tedavisi: Depresyon, anksiyete bozuklukları ve stres yönetimi konusunda destek sağlayan psikologlar, bilişsel davranışçı terapi (BDT) gibi yöntemlerle etkili tedavi sunarlar.
- Çocuk ve Ergen Psikolojisi: Çocuklar ve ergenlerle çalışan psikologlar, gelişimsel sorunlar, davranış problemleri, okul sorunları ve aile içi ilişkiler konularında yardımcı olurlar.
- Çift ve Aile Terapisi: İlişki sorunları, evlilik problemleri ve aile içi iletişim konularında çiftlere ve ailelere yönelik terapi hizmetleri sunulmaktadır.
- Travma ve EMDR Terapisi: Travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) gibi travma temelli sorunlar için özel olarak eğitim almış psikologlar EMDR (Göz Hareketleriyle Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme) gibi teknikler kullanırlar.
- Bağımlılık Terapisi: Madde bağımlılığı, teknoloji bağımlılığı gibi sorunlarla başa çıkmak için uzmanlaşmış psikologlar, bireylere ve ailelerine destek sağlarlar.

İzmir'de Psikolog Seçerken Dikkat Edilmesi Gerekenler

İzmir'de bir psikolog seçerken dikkat edilmesi gereken birkaç önemli nokta bulunmaktadır:

- Uzmanlık Alanı: İhtiyacınıza yönelik uzmanlaşmış bir psikolog seçmek, terapi sürecinin daha verimli olmasını sağlar.
- Eğitim ve Deneyim: Psikologun eğitim geçmişi ve deneyim süresi, alacağınız hizmetin kalitesini belirleyen önemli faktörlerdir.
- Referanslar ve Yorumlar: Daha önce hizmet almış kişilerin yorumları ve referansları, doğru psikoloğu seçmenizde yardımcı olabilir.
- Klinik veya Merkez Seçimi: Hizmet almak istediğiniz kliniğin veya merkezin lokasyonu, seans ücretleri ve sunduğu ek hizmetler de dikkate alınmalıdır.

Çift Terapisi İlişki Terapisi

Çift Terapisi İzmir

İzmir Çift Terapisti

İzmir Çift Terapisti Hatice Topçu Ersoy açıklıyor: Uzun yıllardır İzmir’de çift terapisti olarak çalışıyorum. Çiftler genellikle terapiye iletişim sorunlarıyla geliyorlar.

İzmir’de çift terapisine başvuru oranları son yıllarda çok artıyor. Çünkü İzmir’de yaşayan çiftler değişime açıklar. Ayrıca İzmir çiftlerin ilişki sorunları yaşadığı şehirlerin başında geliyor. Bu bir tahmin değil. İstatistikler bize bunu söylüyor. Şehrimiz İzmir’de çiftlerin terapi alma oranları gibi boşanma oranları da oldukça yüksek.

Uzun yıllardır İzmir’de çift terapisti olarak çalışıyorum ve en sık gördüğüm sorunların başında empati ve iletişim alanındaki sorunlar geliyor. Çift terapisinin ne olduğuna ve nasıl işlediğine bakalım:

Çift Terapisi Nedir?

Çift terapisi, bir çiftin ilişki sorunlarını çözmek, iletişim becerilerini geliştirmek, duygusal bağlarını güçlendirmek ve ilişkilerini sağlıklı bir şekilde sürdürebilmeleri için destek sağlayan terapi yöntemidir. Bu terapi, çiftlerin birlikte veya ayrı ayrı terapist ile görüşerek ilişkilerini anlamalarını ve iyileştirmelerini sağlamayı amaçlar.

Çift terapisi genellikle şu amaçlar doğrultusunda yürütülür:

1. İletişim Becerilerini Geliştirmek: Terapist, çiftin birbirini daha iyi anlamasını sağlamak ve iletişimlerini güçlendirmek için çeşitli teknikler kullanır. Bu teknikler arasında aktif dinleme, empatik iletişim, açık ve net konuşma yer alabilir.

2. Sorunları Tanımlamak ve Çözümlemek: Terapist, çiftin karşılaştığı sorunları belirlemelerine ve bu sorunların kökenlerini anlamalarına yardımcı olur. Çiftin ilişkilerinde tekrar eden kalıpları, çatışma alanlarını ve duygusal dinamikleri tanımlamak için çalışılır.

3. Duygusal Bağları Güçlendirmek: Terapi sürecinde, çiftin duygusal bağlarını güçlendirmeye yönelik çalışmalar yapılır. Empati geliştirme, birbirine destek olma ve duygusal olarak birbirlerini anlama becerileri üzerinde çalışılır.

4. Yeni Davranış ve İlişki Dinamikleri Geliştirmek: Çift terapisi, çiftin ilişkisinde sağlıklı davranış ve ilişki dinamiklerini teşvik etmeyi hedefler. Bunun için, çiftin mevcut davranışlarını değerlendirmek ve alternatif yaklaşımlar geliştirmek önemlidir.

5. Bireysel Gelişimi Desteklemek: Terapi süreci sırasında, çiftlerin bireysel olarak gelişmelerine de odaklanılır. Her bir partnerin kişisel geçmişi, deneyimleri ve duygusal ihtiyaçları göz önünde bulundurularak, ilişkiyi güçlendirecek bireysel gelişim alanları belirlenebilir.

Çift terapisi genellikle lisanslı bir terapist veya psikolog tarafından yürütülür ve çiftin belirli hedeflere ulaşmasını sağlamak için yapılandırılmış bir süreç izler. Terapi süreci, çiftin karşılıklı güveni ve anlayışı yeniden inşa etmelerine, ilişkilerindeki olumsuz kalıpları kırmalarına ve daha sağlıklı bir gelecek inşa etmelerine yardımcı olabilir.

Dans ve Hareket Terapisi

Dans ve Hareket Terapisi

Dans ve Hareket Terapisi

Dans ve Hareket terapisi psişik sağaltımı beden ile zihin ve ilişkiler arasında bağ kurarak ve dans ve hareketin yaratıcı ifadeye yönelik elemanlarını kullanarak gerçekleştirmeyi esas alan bir yaratıcı sanat terapisi yöntemidir.

Dans ve Hareket Terapisi

Dans ve Hareket Terapisi Atölyemize katılım ücretisizdir.

Dans ve Hareket Terapisi Atölye çalışmasına ücretsiz katılım için kayıt formunu doldurabilirsiniz.

Dans ve Hareket Terapisti Emrah Akman ile bireysel ve grup çalışmaları için bize ulaşabilirsiniz.

Randevu Tel: 0 (232) 421 12 48

GSM: 0 542 739 36 33

 

Kimlik gelişiminde beden algısı önemlidir. Birçok kuramcı beden ve bedenin analizi ile çalışmıştır. Freud egoya beden egosu demiştir. Wilhelm Reich da beden ile çalışmış bir terapisttir. Ketlenen duygu ve güdülerin kas ve iskelet sisteminde gerilimlere ve katılaşmalara yol açtığını ve bunun da beden de bir zırh görevi gördüğünü ifade eder. Buna beden zırhı der ve psikoterapinin amacının o zırhta bir delik açarak kişinin stres noktalarını keşfetmesini ve zayıf organını yani stresör görevi yapan organı keşfetmesini amaçlar.

Carl Gustav Jung da bedenin yaratıcı potansiyelini analiz sürecine dahil etmiştir ve bilinçaltına ulaşmak için bedenin bir araç olarak kullanılabileceğini ilk olarak Jung söylemiştir. Aktif imgelem bilinçaltı imge ve duyguların sanatsal ifade ile harekete geçirilmesi ve incelenmesini esas alır. Psikotik hastaların anlamsız görülen davranışları ile travmatik yaşantıları arasında bağ kurmuştur.

Winnicott'ın modern terapistleri etkilemiş çalışmaları vardır. Beden egosunun bedensel deneyimlerden oluştuğunu ifade etmiştir. Bebekler, kucaklanma ve birisi tarafından tutulma ile derisinin ne olduğunu öğrenirler. Deri de sınır duygusunu geliştirir. Bu da ben ile ben olmayan arasındaki durumu tanımlar.

“Kendimize ait bir ritmimiz yoksa başkalarıyla da bozuk bir ritim tutturuyoruz. Kendimizle bağ kurmak, ötekiyle bağ kurmak ve sonra toplulukla bağ kurmak... kolektif ritme ulaşmak..”

Dans ve Hareket Terapisinde Kullanılan Etkinlikler

  1. Resim Çalışması: İkişerli alt gruplarla çalışılır. 2 ayrı resim yapılır, danışanlar arka plandaki müzikteki enstrümanları seçerler, genelde 2 enstrümanlı müzik kullanılır. 2 ayrı müziğe göre kağıt üzerindeki ilişkiler incelenir. Müzik neyi değiştirdi, çağrışımları neler? Sınır var mı? Varsa ve bu sınır aşıldıysa nasıl hissettirdi? gibi sorular üzerinden paylaşım yapılır.
  1. Heykel çalışması: Grup ikiye ayrılır, 1.grup heykeltraş olur, diğerleri malzeme. Heykeltraş malzemeye bir form verir ve ona bir isim verir (heykelin kulağına söyler). Tüm bireyler tamamladığında, heykeller sergilenir ve diğerleri ismini bulmaya çalışır. Bulunan heykel rolden çıkar. Heykeltraş malzemesini tanıyor mu? Malzeme istemediği forma girdi mi? Nasıl hissettirdi gibi sorular üzerinden paylaşım yapılır.
  1. Duyguda kalma: Güney Amerika'da devrim sırasında bir psikoloğun hapishanede geliştirdiği bir tekniktir. Kişi donar ve heykel olur. Diğer kişi ona sarılır ve donar. Sarılınan çözülür ve başka bir heykele sarılır ve donar. Burada çözülen ayrılırken diğeri onun formunu korur. Hapishane de yalnızlıkla bu şekilde mücadele ederler, günde 1 saat açık alanda etkileşime izin verilen mahkumlar ayrılırken birbirlerine sarılarak diğerinin formunu koruyarak hücresine gider ve yalnızlıkla bu şekilde mücadele ederler.
  1. Lead and follow: İkili çalışma, ısınmada çok kullanılan bir tekniktir bazen tüm seansı da kaplayabilir. Bir kişi lead rolünde diğeri follow rolünde olur. Yan yana, önlü ve arkalı yürüme, gözler açık kapalı yürüme şeklinde ilerlenir. (Kapalı ileri gruplarda çalışılır). Rol değişimi yapılır. Hangi rol iyi geldi, hangisinde zorlandı, çağrışımları neler gibi sorularla paylaşıma geçilir.
  1. Süreç içinde grubun ihtiyacına göre başka tekniklerle de çalışılabilir.

Sanatın Psikoterapide Kullanımı

  • Psikoterapi; yaşamsal sorunların değişik kuramsal temellerden yola çıkılarak konuşma, çağrışım, imgelem, canlandırma veya sanat yöntemleri ile çözümlenmesidir.
  • Sanatın yönü içten dışa doğrudur, iç materyal aktarılır. Psikoterapi ise iç yaşama ulaşmayı hedefler, bu yönüyle sanat ve psikoterapi ortaktır. Psikoterapide sanat bir amaç değil, bir araç olarak kullanılır.
  • Öfke yaratan yaşantılar içe atılır ve bu yaşantılar kümülatif olarak biriktirilir. Benimsenip kabullenilen yaşantılar ise içe alınır. İçe atılmış yaşantılar sanatta içeriği, içe alınmış yaşantılar ise sanatta biçimi oluşturur.
  • İçe atılmış yaşantılar ise ifade edilmezlerse bireyin ruh sağlığı risk altındadır.

"Sanat ve bilim paranın iki yüzü gibidir. Sanat disiplinle yürütülen bir tutku, bilim ise tutkuyla sürdürülen bir disiplindir."

Arthur M. Sockher

Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu Tanı ve Tedavisi

Çocuklarda Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu

Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu Nedir? Nasıl Başa Çıkılır?

Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) son dönemlerde çocuklarda sıklıkla görülen bir bozukluktur. İçinde dikkat eksikliği, aşırı hareketlilik ve dürtüsellik bileşenlerini barındırır. Bazı çocuklarda dikkat eksikliği ön planda olurken bazı çocuklarda dürtüsellik ve hiperaktivite ön plandadır. Bazılarında ise hem dikkat eksikliği hem de hiperaktivite/ dürtüselliğin belirgin olduğu birleşik tip görülebilir.

DEHB nörobiyolojik bir bozukluktur. Yok edilmez ancak baş edilebilir. Çocuğu kabul etmek, bir uzmanla iş birliği içinde olmak, uzmanlar ile hazırlanan tedavi planına uygun hareket etmek bu durumla baş etme yolunda önemli yarar sağlar.

DEHB’in nedenleri hususunda araştırmalar devam etmekle birlikte genel olarak genetik yatkınlık, beyindeki yapısal işlev farklılıkları ve çevresel nedenler daha çok karşımıza çıkmaktadır.

İzmir’de Pedagog ile görüşerek çocuklarda DEHB ve diğer psikolojik sorunlar için destek alabilirsiniz.

Çocuklarda DEHB

-Günlük aktivitelerde unutkanlık

-Eşyalarını sık kaybetme

-Dikkatini odaklamada ve sürdürmede zorluk

-İsteklerini erteleyememe

-Sırasını beklemede zorlanma

-Sürekli hareket halinde olma

-Verilen görevleri organize etmede zorluk

-Dış uyaranlarla dikkatin kolayca dağılması gibi belirtilerle görülmektedir.

Ergenlik döneminde ise; ders notlarında düşüklük, zayıf sosyal ilişkiler, düşük kendilik algısı gibi belirtiler görülmektedir.

Dikkatli olunması gereken nokta; çocuklar bazı zamanlarda aşırı hareketlilik, dikkatsizlik, tepkisellik gösterebilir. Zaman zaman yaşanan bu durumlar çocukta bozukluğun olduğu anlamına gelmeyebilir. Belirtilerin gelişimsel düzeyle uyumsuz şekilde görülmesi, belirtilerin süresi, birden fazla  ortamda görülüyor olması gibi faktörler bir uzman tarafından değerlendirilerek tanı koyulabilir.

DEHB Tedavisi

Çok yönlü tedavi yaklaşımı etkili sonuçlar vermektedir. Bu yaklaşım;

-İlaç tedavisi (psikiyatrist tarafında karar verilir)

-Bireysel terapi

-Oyun terapisi

-Bilişsel davranışçı terapi

-Davranışsal tedavi

-Aile eğitimi

-Okul/öğretmen/rehberlik servisi işbirliği gibi yöntemleri içerir. Çok yönlü tedavi yaklaşımı, çocuk ve ailenin bu bozuklukla daha etkili baş etmesine yardımcı olur.

Ailelere Öneriler

*Bir uzmanla iş birliği içinde olmak ve tedavi palanına sadık kalmak önem arz etmektedir.

*Çocuğun yaşına ve gelişimine uygun kurallar koyulmalıdır ve bu kurallar uygulanmalıdır.

*Çocuk ile birlikte bir zaman takvimi hazırlanabilir. Takvim yardımıyla günlük rutinlerini takip etmesi sağlanabilir.

*Çocuğa arka arkaya birden fazla yönerge verilmemelidir. Yönergeler kısa ve açık olmalı, çocuğa tek tek verilmelidir.

*Çocuk, hareket ihtiyacını karşılayacak spor aktivitelerine yönlendirilebilir. Ayrıca çocuğun hobiler edinmesi de desteklenebilir.

*Çocukları etiketleyici olumsuz dil (sakar, beceriksiz, aklı havada vs.) kullanmaktan kaçınılmalıdır.

*Başardığı işlerde çocuğu övmek çocuğun kendini yeterli görmesi için bir adım olabilir.

*Konuşurken çocukla göz teması kurmak, basit, anlaşılır cümleler kullanmak daha etkili olacaktır.

*Çocuğa ne yapmaması değil, ne yapması gerektiğini söylemek daha yararlı olacaktır.

İzmir Çocuk Psikoloğu

Çocuklarda Sosyal Kaygı (Sosyal Anksiyete) Nedir?

Sosyal Kaygı (Sosyal Anksiyete) Nedir? Çocuklarda Sosyal Kaygı ile Nasıl Başa Çıkılır?

Kaygı; kaynağı bilinmeyen bir nedenden dolayı hissedilen endişe ve sıkıntı ile ortaya çıkar. Belirli korku ve kaygı belirtileri yaşlara bağlı olarak çocuğun içinde bulunduğu gelişim döneminde normal kabul edilir. Bu belirtiler uzun süreliyse, gelişim dönemine uygun değil ve işlevsellikte bozucu etkilere sebebiyet veriyorsa bir uzman yardımı almak gereklidir.

Sosyal kaygı; çocuk ve gencin diğer insanlar tarafından nasıl algılandığına ve değerlendirildiğine ilişkin yaşadığı kaygı durumunu ifade eder. Sosyal kaygıya çeşitli fizyolojik belirtiler de eşlik eder. Bu belirtiler; yüzün  kızarması, terleme, boğazın kuruması, gerginlik, nefes alamda güçlük, kalp hızında değişimler, mide bulantısı şeklinde olabilir.

İzmir’de Pedagog ve Psikolog ile görüşerek çocuklarda sosyal kaygı ve diğer psikolojik sorunlar için destek alabilirsiniz.

Sosyal kaygıyla birlikte sık rastlanan utangaçlık sosyal kaygı ile karıştırılabilmektedir. Utangaçlık ve sosyal kaygı bozukluğunun davranışsal ve bilişsel nitelikleri birbirine benzerlik göstermektedir ancak utangaçlık bir mizaç özelliği olarak açıklanmaktadır.

Utangaç çocukları dahil oldukları ortama ısındıkları zaman kısa sürede rahatlarlar ve ilişki kurabilirler. Buna karşın sosyal kaygı bozukluğu olan çocuklar kaçınma davranışına sıklıkla başvururlar.

Sosyal Kaygısı Yüksek Çocuk ve Ergenlerin Özellikleri

-Başkalarının önünde konuşmaktan kaygı duyarlar.

-Yetersizlik ve kendilerine karşı hoşnutsuz düşünceleri vardır.

-Sosyal ortamlardan kaçınırlar.

-Mahcup olmaktan korkarlar.

-Müzikal ya da sportif performans sergilemekten kaçınırlar.

-Çocuklarda kaygı sadece yetişkinlerle ilişkide değil yaşıtları ile ilişkilerinde de görülür.

-Beğenilmeme veya olumsuz değerlendirilme beklentisinde olabilirler.

-Kekeleme, sesin cılızlaşması ortaya çıkabilir.

-Sosyal ilişkilerden kaçınıp bireysel etkinlikleri tercih etme eğilimi görülür.

Sosyal Kaygının Nedenleri

Genetik yatkınlık, mizaç özellikleri, ebeveyn tutumları, erken dönem bağlanma özelliği, sosyal öğrenme/model alma gibi etkenler sayılabilir.

Sosyal Kaygıyı Azalmaya Yönelik Neler Yapılabilir?

-Psiko-eğitim

-Kişisel kontrol

-Gevşeme ve nefes egzersizleri

-Bilişsel davranışçı terapi

-Maruz bırakma

-Sosyal beceri eğitimi

-Ebeveyn tutumları

Aileye Öneriler

*Çocuğun korkuları hafife alınmamalı, yok sayılmamalıdır.

*Çocukla kaygı yaratan durumlar hakkında konuşulmalı, bu kaygılarla baş edebileceği hissettirilmelidir.

*Çocuğun kaygısına karşı eleştirel ifadelerden kaçınılmalıdır.

*Çocuğa başarılı olabileceği imkanlar yaratılmalıdır.

*Sosyal ortamlarda bulunacağı alanlar oluşturulmalıdır.

sınav kaygısı

Sınava Hazırlanan Kaygılı Çocuğunuza Nasıl Yardımcı Olabilirsiniz?

Sınav Kaygısı Nedir? Sınav Kaygısıyla Nasıl Başa Çıkılır?

Sınav kaygısı konusuna geçmeden evvel kaygı ve korku arasındaki farkı açıklamak faydalı olacaktır. Korku; gerçek bir tehlike, tehdit ile karşılaşıldığında yaşadığımız duygudur. Mesela vahşi bir hayvan tarafından kovalandığımızda yaşadığımız duygu korkudur çünkü korkmamız için somut bir neden mevcuttur. Kaygı ise kişiliğimizin tehdit edildiğini zannettiğimizde veya içinde bulunduğumuz durumu stresli olarak algıladığımızda yaşadığımız endişe ve huzursuzluk halidir.

Sınava kaygısı ise bir değerlendirme durumunda sınav sonucuna ilişkin olumsuz düşünce, düşük performans veya başarısızlık yaşanabileceğine dair bireyin yaşadığı bilişsel, duygusal ve fizyolojik tepkileri barındırır.

İzmir’de Çocuk Psikologu ile görüşerek çocuklarda sınav kaygısı ve diğer psikolojik sorunlar için destek alabilirsiniz.

Kaygı orta düzeyde olduğunda kişiye; istek duyma, karar alma, aldığı kararlar doğrultusunda harekete geçme gibi faydalar sağlar. Ancak kaygının hiç olmaması ya da çok yoğun olması bir uzman tarafından müdahale edilmesini gerektirir. Kaygı çok yoğun olduğunda kişinin mevcut potansiyelini kullanamaması, dikkatini odaklamasında zorluklar gibi istenmeyen durumlara sebebiyet vermektedir.

Sınav kaygısı yaşayan çocuklarda amaç; kaygıyı bütünüyle ortadan kaldırmak değil var olan yoğun kaygıyı belli bir düzeyde tutarak kaygıya yenik düşmemektir. Çocuk ve aileler için zorlayıcı bu süreçte bir uzmana başvurmak, uzman ile işbirliği içinde olmak bu süreçle daha rahat baş etmeye büyük katkı sağlayacaktır.

Sınav Kaygısına Neden Olabilecek Bazı Durumlar

-Eleştirilerin yoğun olduğu çevrede yer almak

-Otoriter anne baba tutumları

-Çocuğun çevresindeki kaygılı kişileri model alması

-Yüksek beklenti düzeyi

-Çocuğun sürekli başkalarıyla kıyaslanmalara maruz kalması

-Plansız çalışma alışkanlıkları

-Çocuğun öğrenilmiş çaresizlik yaşaması

Fizyolojik ve Psikolojik Bazı Belirtiler

-Sınav öncesi mide bulantısı, karın ağrısı

-Uykuda güçlükler yaşaması

-Nabız artışı, solunumun hızlanması

-Ellerin terlemesi veya titremesi

-Sınav sonuçlarının hayattaki başarısını ölçtüğüne dair inançları

-Dikkatini toplamada zorlanması

-Sınavlara tam olarak hazırlandığını hissedememesi

-Sınav sonuçları ilan edilmeden önce kendini çok endişeli ve huzursuz hissetmesi

-Sınava girmek yerine dersle ilgili ödev hazırlamayı tercih etmesi

-Düşük not aldığında kendisiyle alay edileceğini, mahcup olacağını düşünmesi

Anne Baba Olarak Çocuğa Nasıl Yardımcı Olabilirsiniz?

*Çocuğun hissettiği duyguları kabul etmek önemlidir.

*Çocuk kaygısı hakkında konuşmaya teşvik edilmelidir. Bu konuşma esnasında çocuğu yargılamadan dinlemek, onunla empati kurabilmek çocuğun kendisini daha iyi hissetmesini sağlayacaktır.

*Çocuğa kazanmak kadar kaybetmenin de normal olduğu anlatılmalıdır.

*Başarıyı sevginin bir koşulu olarak sunmamak çok kıymetlidir. Çocuğunuza vereceğiniz sevgi koşulsuz olmalıdır.

*Çocuğun sınav sonucundan çok çabası ve emeği takdir edilmelidir.

*Çocuğa önceki başarıları hatırlatılarak kendini yeterli hissetmesi teşvik edilebilir.

*Çocuğun sınava yönelik olumsuz düşünceler yerine olumlu düşünceler geliştirmesine destek olunabilir.

*Çocuktan yeteneklerinin üzerinde performans beklemek yerine daha gerçekçi, ulaşılabilir beklentiler içinde olmak çocuğun kaygı seviyesinin düşmesine katkıda bulunabilir.

Narsist ile İletişim

İlişkiler Neden Kısa Ömürlü? Nasıl Uzun ve Sağlıklı İlişkiler Kurulabilir?

Hızlı başlayan ve hızlı biten ilişkiler günümüzde bireylerin yaşadığı önemli sorunlar arasında. İlişkiye başlarken acele eden kişiler genellikle çabuk sona geliyorlar ve ardından yeni bir ilişkiye de hızla geçiyorlar. Ve bu döngü böyle devam edip gidiyor. Sonunda gerçek yakınlık kuramayan bu insanlar doğru ilişkiden ümidi kesiyorlar.
Peki günümüzde ilişkiler neden bu kadar hızlı yaşanıyor? Bu soruya birlikte yanıt arayalım..
Hızlı yaşanan hayatlar ve çabuk tüketilen ilişkilerden yakınan insanların ve ilişkilerinin neden kısa ömürlü olduğu konusunda danışmanlık almak isteyen kişilerin sayısı hızla artıyor. İşte günümüzde ilişkilerin kısa ömürlü olmasına yol açan olası nedenler:

Günümüzde İlişkilerin Kısa Ömürlü Olmasının Nedenleri

İnsanların yaşam tarzları, sosyal etkileşimleri ve değerleri, ilişkilerin doğasını etkilemeye devam ediyor. Geleneksel ilişki dinamiklerinin değiştiği günümüz dünyasında, ilişkilerin neden kısa ömürlü olduğu sorusu oldukça önemli bir tartışma konusu haline gelmiştir. Sağlıklı ve kalıcı bir ilişki kurmanın yollarını anlayabilmek için ilişki danışmanlığı almak iyi bir adım olabilir.

Kısa süren ilişkiler konusunda ele alınması gereken olası nedenler:

1. Teknoloji ve Sanal İletişim: Teknolojinin gelişmesiyle birlikte, insanlar artık sanal ortamda daha fazla vakit geçiriyor. Sosyal medya ve diğer dijital platformlar, insanların gerçek yaşam yerine sanal bağlantılar kurmalarına neden olabiliyor. Bu durum, kişisel ilişkilerin derinleşmesini ve sürdürülebilirliğini olumsuz yönde etkileyebilir.

2. Yoğun İş Temposu: Günümüzde pek çok insan, iş hayatındaki yoğun tempodan dolayı ilişkilere yeterince zaman ayıramayabiliyor. İş stresi ve sürekli meşgul olma hali, romantik ilişkilerin zaman ve çaba gerektiren yönlerini ihmal etmeye yol açabilir.

3. Bağlanma Korkusu: Modern toplumlarda, bazı insanlar duygusal bağlanmadan korkabilirler. Geçmişte yaşadıkları olumsuz deneyimler veya güven sorunları, ilişkileri kısa süreli ve yüzeysel tutmaya yönlendirebilir.

4. Seçeneklerin Fazlalığı: İnternet ve çevrimiçi arkadaşlık platformları, insanlara geniş bir partner havuzu sunuyor. Bu durum, insanları hızlı bir şekilde ilişkileri sonlandırıp başka bir seçeneği denemeye yönlendirebilir.

5. İletişim Eksikliği: İlişkilerin temel taşlarından biri olan sağlıklı iletişim, günümüzde birçok çift arasında eksik kalabiliyor. Sorunların açıkça konuşulmadığı veya çözüme ulaşmak için çaba sarf edilmediği durumlarda, ilişkiler kısa ömürlü olabilir.

6. Bireycilik ve Özgürlük: Modern toplumda bireycilik ve kişisel özgürlük vurgulanmaktadır. Bu nedenle, bazı insanlar bağımsızlıklarını korumak adına uzun vadeli taahhütlere yanaşmakta tereddüt edebilirler.

7. Değer ve Hedef Farklılıkları: İlişkilerin sürdürülebilirliği, ortak değerlerin ve hedeflerin paylaşılmasına bağlıdır. Eğer partnerler arasında temel değer farklılıkları varsa ve ortak bir amaç belirleme konusunda uyum sağlanamıyorsa, ilişki kısa süre içinde sonlanabilir.

8. Eğlence Odaklı Yaklaşımlar: Bazı insanlar, ilişkileri eğlence ve zevk aracı olarak görebilirler. Ancak ilişkiler, zamanla çaba, fedakarlık ve emek gerektiren bir süreçtir. Bu eğlence odaklı yaklaşım, ilişkilerin kısa ömürlü olmasına neden olabilir.

Sonuç olarak, günümüzde ilişkilerin neden kısa ömürlü olduğu pek çok faktöre bağlıdır ve bu faktörler birbirleriyle ilişkili olabilir. Sağlıklı ve uzun süreli bir ilişki için, iletişime önem vermek, karşılıklı güveni geliştirmek, değer ve hedeflerde uyum sağlamak, fedakarlık yapabilmek ve partnerler arasında güçlü bir bağ kurmak önemlidir. Çift terapisi almak yakın ilişkilerde doğru iletişim için iyi bir yol olabilir.

Daha uzun ömürlü ve sağlıklı bir ilişki kurmak için aşağıdaki stratejileri uygulayabilirsiniz:

1. İletişimi Önemseyin: Sağlıklı bir ilişkinin temel taşı iletişimdir. Partnerinizle düşüncelerinizi, duygularınızı ve ihtiyaçlarınızı açıkça paylaşmaya özen gösterin. Aynı zamanda, partnerinizin de duygularını ve düşüncelerini anlamaya çalışın.2. Empati Kurun: Birbirinizin duygusal ihtiyaçlarına empatiyle yaklaşın. Karşınızdaki insanın perspektifini anlamaya çalışmak ve onun hislerine saygı göstermek, sağlıklı bir ilişkinin olmazsa olmazlarındandır.3. Güven İnşa Edin: Güven, uzun süreli bir ilişkinin temel taşlarından biridir. Söz verdiğiniz şeyleri yerine getirin, sadık kalın ve dürüst olun. Güven inşa etmek, zaman alabilir, ancak bir kere kaybedildiğinde geri kazanılması oldukça zor olabilir.4. Çatışma Yönetimi: Her ilişkide çatışmalar kaçınılmazdır. Önemli olan bu çatışmaları yapıcı bir şekilde çözmeyi öğrenmektir. Tartışmalar sırasında birbirinizin duygularını incitmekten kaçının ve çözüm odaklı olmaya çalışın.

5. Ortak Değerler ve Hedefler Belirleyin: Uzun vadeli bir ilişki için, ortak değerler ve hedefler belirlemek önemlidir. Bu, birlikte çalışacağınız bir temel sağlar ve geleceğe dair bir plan oluşturmanızı sağlar.

6. Birlikte Zaman Geçirin: İlişkinizi güçlendirmek için birlikte keyifli zaman geçirin. Ortak ilgi alanlarınızı keşfedin, birlikte yeni deneyimler yaşayın ve birbirinizle yaşayacağınız ortak etkinliklerden keyif alın.

7. Fedakarlık Yapın: İlişkilerde, zaman zaman fedakarlık yapmak gerekebilir. Partnerinizin ihtiyaçlarına özen göstermek ve onun mutluluğunu düşünmek, sağlıklı bir bağı güçlendirmeye yardımcı olabilir.

8. Saygı Gösterin: Karşılıklı saygı, sağlıklı bir ilişkinin temelini oluşturur. Partnerinize değer verdiğinizi hissettirin ve onun görüşlerine, düşüncelerine ve kişiliğine saygı gösterin.

9. Sorunları Erken Yakalayın: İlişkideki sorunları erken aşamada yakalayıp çözmeye çalışın. İhmal edilen problemler, zamanla büyüyerek daha büyük sorunlara dönüşebilir.

10. Esnek Olun: İlişkilerde zaman zaman değişim ve uyum gerekebilir. Esnek olmak, partnerinizle birlikte büyümenizi ve gelişmenizi sağlar.

Özetlemek gerekirse uzun süreli bir ilişki için karşılıklı iletişim, empati, güven, fedakarlık, saygı ve uyum önemlidir. Bu değerleri ön planda tutarak, ilişkinizi güçlendirebilir ve daha uzun ömürlü bir bağ kurabilirsiniz. Unutmayın, her ilişki çaba ve özen gerektirir, bu nedenle birlikte çalışmak ve birbirinize destek olmak ilişkinizi daha güçlü kılacaktır.

İlişkilerde sağlıklı iletişim nasıl geliştirilebilir?

Sağlıklı iletişim, ilişkilerdeki uyumu artıran, sorunları çözmeye yardımcı olan ve bağı güçlendiren önemli bir unsurdur. İşte ilişkide sağlıklı iletişimi geliştirmek için bazı ipuçları:

1. Empati Kurun: Partnerinizin duygularını anlamaya çalışın ve onların yerine kendinizi koyun. Empati, karşı tarafta anlayış ve güven duygusunu artırır.

2. Aktif Dinleyin: İletişim sırasında tamamen odaklanın ve karşınızdakini dikkatlice dinleyin. Onun ne söylediğini anlamaya çalışın ve sadece cevap vermek için değil, gerçekten dinlemek için konuşun.

3. İfade Tarzınıza Dikkat Edin: Söyleyeceğiniz şeyleri anlaşılır ve olumlu bir şekilde ifade edin. Eleştiri ve suçlamalardan kaçının ve kibar bir dil kullanmaya özen gösterin.

4. Duygularınızı Açıkça Paylaşın: Duygusal ihtiyaçlarınızı ve endişelerinizi açıkça ifade edin. Açık iletişim partnerinizin sizinle ilgili düşünceleri ve duyguları anlamasına yardımcı olacaktır.

5. Sorunları Hemen Konuşun: Eğer bir sorun ortaya çıkarsa, ertelemeden hemen konuşun. Sorunlar bekletildikçe büyüyebilir, bu nedenle sorunları erken aşamada ele almak daha sağlıklı olacaktır.

6. Yargılamaktan Kaçının: Karşınızdaki kişiyi yargılamak yerine anlamaya ve desteklemeye odaklanın. Farklı düşüncelere ve bakış açılarına açık olun.

7. “Ben Dili” Kullanın: Duygularınızı ve düşüncelerinizi ifade ederken “Ben dili” kullanmaya özen gösterin. “Ben şunu hissediyorum” gibi ifadeler, sizin duygularınızı ifade ederken karşınızdakini suçlamaz.

8. Olumlu İletişime Odaklanın: Olumlu ifadeler ve olumlu geri bildirimlerle iletişimi zenginleştirin. Partnerinizi takdir edin ve iyi yaptığı şeyleri vurgulayın.

9. Tartışmaları Yapıcı Bir Şekilde Yönetin: Tartışmalar kaçınılmazdır, ancak nasıl yönettiğiniz önemlidir. Tartışmaları saldırganlık ve küslük yerine yapıcı bir şekilde ele alın.

10. Mizah ve Espriyi Kullanın: İlişkinizi hafifletecek ve keyifli hale getirecek mizah ve esprileri kullanın. Fakat mizahı kullanırken, partnerinizi incitmeyecek şekilde sınırlandırmak önemlidir.

Unutmayın, her ilişki kendine özgüdür ve iletişim stiliniz partnerinizle uyumlu olmalıdır. Sağlıklı iletişimi geliştirmek, zaman ve çaba gerektiren bir süreç olabilir, ancak ilişkinizdeki bağı güçlendirmeye ve sorunları çözmeye yardımcı olacaktır. İletişimde açık ve anlayışlı bir tutum sergilemek, ilişkinizi daha derin ve tatmin edici hale getirecektir.

Çift Terapisi İlişki Terapisi

Romantik İlişkilerde Yaşanan Sorunlar ve Çözüm Yolları

Romantik ilişkilerde hangi sorunlar yaşanabilir?

Romantik ilişkilerde yaşanan sorunlar, birçok çiftin karşılaştığı yaygın bir durumdur. Bu sorunlar, iletişim eksikliği, güvensizlik, uyumsuzluk, çatışmalar, bağımlılık, aldatma, farklı değerler ve hedefler gibi çeşitli faktörlerden kaynaklanabilir. İlişkinizde sorunlar yaşıyorsanız İzmir Çift Terapisti uzmanlarımızdan yardım alabilirsiniz.

İşte romantik ilişkilerde sıkça karşılaşılan bazı sorunlar:

1. İletişim eksikliği: İletişim sorunları, çiftler arasında anlaşmazlıklara, yanlış anlamalara ve duygusal kopukluğa neden olabilir. İletişim eksikliği, duygusal ihtiyaçların karşılanmamasına, çatışmaların artmasına ve ilişkinin zayıflamasına yol açabilir.

2. Güvensizlik: Güvensizlik, ilişkide büyük bir sorun olabilir. Geçmiş deneyimler, aldatma veya yalanlar gibi faktörler güveni zedeleyebilir. Güvensizlik, kıskançlık, kontrolcülük ve sürekli şüphelenme gibi olumsuz davranışlara yol açabilir.

3. Uyumsuzluk: İki partner arasında yaşam tarzı, değerler, ilgi alanları ve hedefler gibi konularda uyumsuzluklar olabilir. Bu uyumsuzluklar, çiftlerin farklı yönlere gitme isteğiyle sonuçlanabilir ve çatışmalara neden olabilir.

4. Çatışmalar: Her ilişkide çatışmalar kaçınılmazdır. Farklı düşünce ve hissiyatların birleştiği noktada çatışmalar ortaya çıkabilir. Ancak, sağlıklı bir ilişkide, çiftler bu çatışmaları yapıcı bir şekilde çözmek ve anlayışlı bir şekilde iletişim kurmak için çaba sarf etmelidir.

5. Bağımlılık: Bir partnerin diğerine bağımlı olması, ilişkide dengesizlik yaratabilir. Bu bağımlılık, duygusal, fiziksel veya maddi bağımlılık olabilir. Bağımlılık, sağlıklı bir ilişkinin gelişmesini engelleyebilir ve her iki taraf için de zararlı olabilir.

6. Aldatma: Aldatma, bir ilişkide büyük bir güven kırılmasıdır. Aldatma, duygusal ve fiziksel olarak büyük acı ve incinmeye neden olabilir ve ilişkinin devamını zorlaştırabilir.

Bu sorunlar, romantik ilişkilerde sıkça karşılaşılan bazı örneklerdir. Her çiftin deneyimleri ve sorunları farklılık gösterebilir. İyi bir ilişki için, çiftlerin iletişim becerilerini geliştirmesi, birbirlerine güvenmeyi öğrenmeleri, uyum sağlama çabası göstermeleri ve sorunları çözmek için işbirliği yapmaları önemlidir. Ancak bazı durumlarda, ilişki terapisi alanında uzman bir profesyonel yardım almak da faydalı olabilir.

Romantik ilişkilerde yaşanan sorunların çözümlenmesi için neler yapılabilir?

Romantik ilişkilerde yaşanan sorunlara yönelik çözümler çiftlerin özel durumlarına ve sorunların niteliğine bağlı olarak farklılık gösterebilir. Ancak genel olarak aşağıdaki çözüm önerileri ilişkideki sorunların üstesinden gelmeye yardımcı olabilir:

1. İletişimi geliştirin: Sağlıklı iletişim, ilişkilerin temel taşıdır. Karşılıklı anlayış, empati, duyguları ifade etme ve aktif dinleme gibi iletişim becerilerini geliştirerek iletişimi güçlendirebilirsiniz.

2. Güveni yeniden inşa edin: Güvenin zedelendiği durumlarda, güveni yeniden inşa etmek için açık ve dürüst iletişim önemlidir. Eylemlerinizle söylediklerinizin uyumlu olmasına özen gösterin ve karşılıklı olarak güveni destekleyici davranışlarda bulunun.

3. Ortak çözümler bulun: Karşılaştığınız sorunları birlikte ele alın ve ortak çözümler bulmaya çalışın. Her iki tarafın ihtiyaçlarını ve beklentilerini dikkate alarak uzlaşmaya varmaya çalışın.

4. Empati ve anlayış gösterin: Partnerinizin duygularını anlamaya çalışın ve onun perspektifini takdir edin. Empati ve anlayış, birbirinizi daha iyi anlamanıza ve ilişkideki bağları güçlendirmenize yardımcı olur.

5. Profesyonel yardım alın: Bazı durumlarda, ilişkideki sorunlarla başa çıkmak için profesyonel yardım almak faydalı olabilir. Bir çift terapisti veya danışmanı, ilişki dinamiklerini anlamak, iletişim becerilerini geliştirmek ve sorunları çözmek için destek sağlayabilir.

6. Kişisel gelişime odaklanın: Kendi bireysel gelişiminize odaklanmak, ilişkinizin kalitesini artırabilir. Kendinize zaman ayırın, hobilerinize yönelin ve duygusal sağlığınıza dikkat edin. Bireysel olarak mutlu ve tatmin olmak, ilişkinizi olumlu yönde etkileyebilir.

Unutmayın, her ilişki benzersizdir ve her çiftin ihtiyaçları farklıdır. Çözüm önerilerini uygularken sabırlı ve anlayışlı olmak önemlidir.

Tüm yakın ilişkilerde yaşanan sorunların çözümünde empati becerisi çok önemli rol oynamaktadır. Bu nedenle eşlerin empati becerileri kazanmaları ve bu beceriyi geliştirmeleri sağlıklı bir ilişki için oldukça hayati bir konudur.

Eşler arası empati nasıl geliştirilebilir?

Eşler arası empatiyi geliştirmek için aşağıdaki yöntemleri deneyebilirsiniz:

1. Aktif dinleme: Eşinizi dinlerken aktif bir şekilde katılım gösterin. Göz teması kurun, beden dilinizi kullanarak ilgi gösterin ve anladığınızı ifade edin. Sadece konuşmak yerine, karşınızdaki kişiyi gerçekten anlamaya çalışın.

2. Perspektif alın: Eşinizin durumunu, hislerini ve bakış açısını anlamaya çalışın. Kendinizi onun yerine koyarak, neden böyle hissettiğini anlamaya çalışın. Empati kurmak için kendinizi başka bir insanın olduğu yere koymaya çalışmanız gerekir.

3. Duygusal ifadeyi teşvik edin: Eşinizi kendi duygularını ifade etmesine ve duygusal açıklık göstermesine teşvik edin. Onun duygularını önemseyin ve ona destek olun. Duygusal ifadeyi cesaretlendirmek, daha derin bir bağ kurmanıza yardımcı olabilir.

4. Soru sorma ve derinlemesine anlama: Eşinize sorular sorarak onu daha iyi anlamaya çalışın. Daha derinlemesine konuşarak, hislerini, düşüncelerini ve ihtiyaçlarını daha iyi anlayabilirsiniz. Kendi önyargılarınızı bir kenara bırakarak, gerçekten merak edip öğrenmeye odaklanın.

5. Destek olun: Eşinizin duygusal ihtiyaçlarını ve zorluklarını anladığınızı gösterin. Ona moral ve duygusal destek verin. Baş etme becerilerini geliştirmesine yardımcı olun ve onu güçlendirmek için çaba sarf edin.

6. Açık iletişim: Duygularınızı ve ihtiyaçlarınızı açık bir şekilde ifade edin. Eşinizle açık iletişim kurarak, duygusal bağınızı güçlendirebilirsiniz. İçtenlikle konuşmak ve samimi bir şekilde paylaşmak, empatiyi teşvik eder.

7. Zaman ayırma: Eşinizle kaliteli zaman geçirin. Birlikte yapılan etkinlikler, paylaşılan deneyimler ve birbirinizle bağlantı kurma fırsatları empatiyi geliştirebilir. Birlikte güzel anılar yaratmak, ilişkinizi güçlendirebilir.

Empati, sürekli bir çaba gerektiren bir beceridir. Kendinizi eşinizin yerine koymak ve onu anlamaya çalışmak için zaman ayırmanız önemlidir. Sabırlı olun ve karşılıklı olarak empatiyi teşvik etmeye çalışın.

Duygusal açıklık ilişkilerde niçin önemlidir?

Duygusal açıklık, ilişkilerde önemli bir faktördür çünkü aşağıdaki şekillerde ilişkilerin sağlığına ve güvene katkıda bulunur:

1. Duygusal bağın güçlenmesi: Duygusal açıklık, iki partner arasında daha derin bir bağ kurulmasını sağlar. Birbirinize duygularınızı açtıkça, daha yakın hissedersiniz ve karşılıklı anlayış geliştirirsiniz. Bu, duygusal bağın güçlenmesine ve ilişkinin daha tatmin edici hale gelmesine yardımcı olur.

2. Empati ve anlayışın artması: Duygusal açıklık, partnerinizin duygusal deneyimlerini ve iç dünyasını daha iyi anlamanızı sağlar. Kendinizi karşınızdaki kişinin yerine koyarak empati kurmanızı kolaylaştırır. Empati ve anlayış, ilişkideki güveni ve yakınlığı artırır.

3. İletişim becerilerinin gelişmesi: Duygusal açıklık, iletişim becerilerinin gelişmesine katkıda bulunur. İçten ve dürüst bir şekilde duygularınızı ifade etmek, ilişkide açık iletişimi teşvik eder. İletişim becerileriniz geliştiğinde, ihtiyaçlarınızı ve beklentilerinizi daha etkili bir şekilde ifade edebilirsiniz.

4. Sorunların çözümü: Duygusal açıklık, çiftler arasındaki sorunların daha etkili bir şekilde çözülmesini sağlar. Duygularınızı açıkça ifade etmek, sorunları daha iyi anlamaya ve çözüm odaklı yaklaşımlar geliştirmeye yardımcı olur. Bu, çatışmaların azalmasına ve daha sağlıklı bir ilişki dinamiği oluşturulmasına yardımcı olur.

5. Güvenin oluşması: Duygusal açıklık, güvenin oluşmasına katkıda bulunur. Kendinizi açarak, duygusal zayıflıklarınızı paylaşarak ve partnerinizin de sizinle aynı şekilde davranmasını sağlayarak, birbirinize güven duymanızı sağlar. Güven, sağlıklı bir ilişkinin temel taşlarından biridir.

Duygusal açıklık, samimiyet, anlayış, iletişim ve güvenin gelişmesine katkıda bulunur. Bu da sağlıklı ve tatmin edici bir ilişkinin temelini oluşturur.

Psikolojik Sağlamlık, Çözüm Odaklı Terapi ve Psikolojik İlk Yardım

Psikolojik sağlık nedir?

Psikolojik sağlık, bireyin duygusal, zihinsel ve sosyal olarak iyi olma haliyle ilgilidir. Psikolojik sağlık, kişinin duygusal refahını, stresle başa çıkma becerilerini, olumlu ilişkiler kurabilme yeteneğini ve zihinsel sağlığını etkiler. Psikolojik sağlık, insanın kendisini iyi hissetmesini, yaşamdan keyif almasını ve potansiyelini gerçekleştirmesini sağlar.

Psikolojik sağlık, sadece zihinsel hastalıkların yokluğu anlamına gelmez. Tam tersine, psikolojik sağlık, kişinin kendi duygusal, zihinsel ve sosyal ihtiyaçlarını tanıma, onlarla başa çıkma ve gelişme yolunda ilerleme sağlama kapasitesini içerir. Bu durum, olumlu düşünce alışkanlıklarını geliştirme, duygusal dengede kalma, stres yönetimi becerilerini kullanma, sağlıklı ilişkiler kurma ve kendini iyi hissetme gibi becerileri içerir.

Psikolojik sağlık, her birey için farklı olabilir ve kişinin yaşam deneyimleri, genetik faktörler, çevresel etkiler ve kişisel özellikler gibi birçok faktör tarafından etkilenebilir. Psikolojik sağlığın korunması ve iyileştirilmesi, bireyin kendine özen göstermesi, ihtiyaçlarına dikkat etmesi ve gerektiğinde profesyonel yardım almaktan geçer.

Psikolojik sağlık için neler yapılmalı?

Psikolojik sağlığınızı korumak ve iyileştirmek için aşağıdaki adımları takip edebilirsiniz:

1. Kendinizi tanıyın: Kendinizi ve duygusal ihtiyaçlarınızı anlamak önemlidir. Kendinize zaman ayırın, ilgi duyduğunuz aktivitelerle meşgul olun ve duygusal refahınızı destekleyen etkinliklere odaklanın.

2. Sağlıklı bir yaşam tarzı sürdürün: Sağlıklı bir beslenme düzeni takip edin, yeterli uyku alın ve düzenli olarak fiziksel aktivite yapın. Bunlar, zihinsel ve duygusal sağlığınızı desteklemeye yardımcı olur.

3. Stresle başa çıkma becerilerini geliştirin: Stres, zihinsel sağlık üzerinde olumsuz etkilere neden olabilir. Stres yönetimi tekniklerini öğrenmek ve uygulamak, stresle başa çıkmak için etkili bir yol olabilir. Bu teknikler arasında derin nefes alma, meditasyon, yoga, egzersiz, hobi edinme gibi yöntemler bulunur.

4. Destek ve iletişim: Yakın ilişkiler ve sosyal bağlantılar, psikolojik sağlığı destekleyebilir. Aileniz, arkadaşlarınız veya destek gruplarıyla bağlantı kurun. İçinde bulunduğunuz zorlukları ve duygusal ihtiyaçlarınızı paylaşabileceğiniz destekleyici bir çevre oluşturun.

5. Olumlu düşünce ve duygusal dengenizi koruyun: Olumlu düşünce alışkanlıkları geliştirmek, olaylara daha pozitif bir perspektiften bakmanıza yardımcı olur. Kendinizi eleştirel düşüncelerden uzak tutun ve kendi değerinizi takdir edin. Kendinize zaman ayırın ve kendinizi geliştirecek aktivitelere odaklanın.

6. Stres faktörlerini azaltın: Olumsuz etkileyen faktörleri tanıyın ve mümkün olduğunca azaltmaya çalışın. Bunlar arasında toksik ilişkiler, aşırı çalışma, aşırı bağımlılık, maddelerin kötüye kullanımı gibi durumlar yer alabilir. Sağlıklı sınırlar belirlemek, kendinizi korumak ve ihtiyaçlarınıza öncelik vermek önemlidir.

7. Profesyonel yardım arayın: İhtiyaç duyduğunuzda profesyonel bir psikolog veya psikiyatristten yardım almak önemlidir. Uzmanlar, size uygun terapi yöntemlerini ve tedavi seçeneklerini sunarak psikolojik sağlığınızı destekler.

Unutmayın, her bireyin psikolojik sağlığı farklıdır, herkesin ihtiyaçları ve destek gereksinimleri farklılık gösterebilir. Kendinizi anlamak, kendi ihtiyaçlarınıza odaklanmak ve gerektiğinde yardım almak önemlidir.

Yalnızca psikolojik sorunlar yaşandığında değil, aynı zamanda kendini tanıma ve farkındalık için de çözüm odaklı terapi önerilmektedir.

Çözüm odaklı terapi nedir?

Çözüm odaklı terapi, bireylerin ve ailelerin güçlü yönlerine, kaynaklarına ve çözüm bulma yeteneklerine odaklanan bir terapi yaklaşımıdır. Geliştirilmesi ve popüler hale gelmesi Steve de Shazer, Insoo Kim Berg ve diğerleri tarafından yapılan çalışmalara dayanmaktadır.

Çözüm odaklı terapi uygulayabilmek için psikologların ve diğer ruh sağlığı uzmanlarının çözüm odaklı terapi eğitimi almaları gerekir.

Çözüm odaklı terapi, problemleri çözmek yerine, istenen hedeflere ulaşma, güçlü yönleri kullanma ve değişimin nasıl gerçekleşebileceği üzerinde odaklanır. Terapist, bireylerin ve ailenin geçmiş deneyimlerini ve başarılarını değerlendirerek, gelecekteki değişim ve çözümler için kaynakları keşfetmelerine yardımcı olur.

Bu terapi yaklaşımında, bireylerin kendi çözümlerini bulmaları teşvik edilir ve onların perspektifine değer verilir. Terapist, sorunları tanımlamak ve anlamak yerine, hedeflenen değişimlerin nasıl gerçekleştirilebileceği konusunda bireyleri destekler. Bireyler, güçlü yönlerini fark etme, geçmişteki başarılı deneyimleri hatırlama ve mevcut kaynakları kullanma konularında rehberlik edilir.

Çözüm odaklı terapi, kısa vadeli bir yaklaşımdır ve genellikle hedeflere yönelik tedavi planları ve müdahaleler üzerinde odaklanır. Terapist, bireyin veya ailenin hedeflerini belirlemek, olumlu değişimleri takip etmek ve ilerlemeyi değerlendirmek için ölçekler, ödevler ve geribildirimler kullanabilir.

Bu terapi yaklaşımı çeşitli alanlarda etkili olmuştur, özellikle bireysel terapi, aile terapisi, çift terapisi ve eğitim alanlarında kullanılmaktadır. Çözüm odaklı terapi, bireylerin ve ailelerin kendi kaynaklarını keşfetmelerini, direnci azaltmalarını ve yaşamlarında olumlu değişiklikler yapmalarını teşvik eder.

Psikolojik sağlamlık nedir?

Psikolojik sağlamlık, kişinin zorluklarla başa çıkma, olumsuz olaylardan etkilenme düzeyini azaltma ve olumlu bir yaşam deneyimi elde etme yeteneğidir. Psikolojik sağlamlık, stresli durumlarla karşılaşıldığında duygusal ve zihinsel esneklik gösterme, güçlü ilişkiler kurma, olumlu düşünce alışkanlıkları geliştirme ve kişisel kaynaklardan yararlanma kapasitesini içerir.

Psikolojik sağlamlık, sadece kriz durumlarında değil, günlük yaşamın zorluklarıyla başa çıkma sürecinde de önemlidir. Psikolojik sağlam insanlar, olumsuz olaylardan öğrenirler, esneklik gösterirler ve yaşamın iniş çıkışlarına uyum sağlama yeteneğine sahiptirler.

Psikolojik sağlamlığın bazı özellikleri şunlardır:1. Duygusal farkındalık: Kişinin duygularını tanıma, anlama ve yönetme becerisi.

2. Olumlu düşünce alışkanlıkları: Zorluklara pozitif bir perspektiften yaklaşma, kendine güven ve umut geliştirme.

3. Stres yönetimi: Stresi etkili bir şekilde tanıma ve başa çıkma becerisi, stresi azaltıcı stratejileri kullanma.

4. Sosyal destek: Sağlam ilişkiler kurma, başkalarıyla bağlantı kurma ve destek alabilme becerisi.

5. Problem çözme becerileri: Sorunları çözmek ve alternatif çözümler bulmak için esnek ve yaratıcı düşünme yeteneği.

6. Kendine güven: Yeteneklerine ve kaynaklarına olan inanç, başarıları kutlama ve hedeflere yönelme.

7. Anlamlı amaçlar ve değerler: Kişinin yaşamında anlamlı amaçlar ve değerler belirleme, bunlara uyumlu hareket etme.

8. Kendini bakım: Düzenli uyku, sağlıklı beslenme, fiziksel aktivite ve dinlenme gibi kendine iyi bakma alışkanlıkları geliştirme.

Psikolojik sağlamlık, bir kişinin dirençli olma, güçlenme ve stresli durumlarla başa çıkma kapasitesini artırma sürecidir. Bu yetenekler geliştirilebilir ve güçlendirilebilir, bu nedenle psikolojik sağlamlık, herkes için erişilebilir bir hedef haline gelebilir.

Psikolojik ilk yardım nedir?

Psikolojik ilk yardım, bir kişiye acil durumlarda psikolojik destek sağlama ve psikolojik krizlerle başa çıkmasına yardımcı olma amacıyla uygulanan bir dizi yöntem ve stratejilerdir. Psikolojik ilk yardım, stresli, travmatik veya zorlayıcı bir olayın ardından kişinin duygusal ve zihinsel refahını desteklemeyi hedefler. Psikolojik ilk yardım, profesyonel yardım almak için geçerli bir seçenek olduğunda veya bir acil durum sonrasında daha fazla destek sağlanması gerektiğinde kullanılır.

Psikolojik ilk yardımın temel ilkeleri şunlardır:

1. Güvenlik ve rahatlama sağlama: Kriz anında bireyin fiziksel güvenliğini sağlamak ve sakinleştirici bir ortam yaratmak önemlidir. Dinleme, anlama ve empati gösterme, kişinin duygusal rahatlama ve güvenlik hissi kazanmasına yardımcı olabilir.

2. İhtiyaçları tespit etme: Kişinin ihtiyaçlarını ve kaynaklarını belirlemek önemlidir. Örneğin, destekleyici bir dinleme, pratik yardım veya bilgi sağlama gibi ihtiyaçlara odaklanılabilir.

3. Duygusal destek: Kişinin duygusal tepkilerini kabul etmek, anlamak ve onaylamak önemlidir. Duygusal destek, kişinin duygularını ifade etmesine, rahatlama bulmasına ve normalleşmesine yardımcı olabilir.

4. Bilgilendirme: Kişinin yaşadığı durumu ve normal tepkilerin neler olabileceğini anlatmak, kişinin durumu anlamasına ve kaygılarını azaltmasına yardımcı olabilir.

5. Uzmana yönlendirme: Psikolojik ilk yardım sağlayan kişi, durumun ciddiyetini veya uzman yardımının gerekliliğini değerlendirebilir ve gerektiğinde kişiyi bir profesyonel psikoloğa veya uygun kaynaklara yönlendirebilir.

Psikolojik ilk yardım, travmatik bir olayın hemen ardından, acil durumlar veya stresli yaşam olayları gibi durumlarda kullanılabilir. Ancak, profesyonel yardımın gerektiği durumlarda psikolojik ilk yardım tek başına yeterli olmayabilir. Bu nedenle, kişinin uzman bir psikolog veya psikiyatriste başvurması önemlidir.