Makaleler

Travmalar

Travma Tedavisi

Travma, günlük rutini bozan ani ve beklenmedik bir şekilde gelişen dehşet kaygı ve panik yaratan kişinin anlamlandırma süreçlerini bozan olay(lar), yaşantı(lar) olarak tanımlanır. Travmatize  olmanın temelinde yaşama tehdit, sevdiklerine karşı tehdit,  vücudun bütünlüğüne karşı tehdit ve inanç sistemlerine karşı bir tehdit söz konusudur. Ölüm, ciddi yaralanma, cinsel şiddete veya tehdidine maruz kalmak, travmatik olay(aylar)ı doğrudan yaşamak, tanık olmak, bir yakının travmatik olaylar yaşadığını öğrenmek, travmatik olay(lar)ın rahatsız edici detaylarına tekrar tekrar veya aşırı derecede maruz kalmak  gibi durum ve durumlar kişinin travmatize olmasına neden olabilir. Travmanın belli başlı türleri mevcuttur, bunlar: çocuk istismarı, kitlesel kişilerarası şiddet, doğal afetler, büyük çaplı taşımacılık kazaları, yangın ve yanıklar, motorlu araç kazaları, tecavüz ve cinsel saldırı, yabancıların fiziksel saldırısı, yakın partner şiddeti, seks ticareti/taşımacılığı, işkence, savaş, başka birinin intiharı veya cinayetle yüz yüze gelmek, cinayet, intihar, yaşamı tehdit eden tıbbi durumlar, acil durum çalışanlarının travmaya maruz kalması. kısaca hepsinden bahsetmek istiyoruz.

Doğal afetler önemli sayıda insanı olumsuz etkileyen, doğrudan insan yapımı olmayan, ölüm ve yaralanmaya sebebiyet veren büyük çaplı çevresel olaylar olarak tanımlanabilir. Afete maruz kalan bazı bireyler başlangıçtan itibaren olaydan etkilenmezler veya daha sonra hızla normale dönerler fakat önemli sayıda kişi uzun dönemli önemli belirtilerden muzdarip olur. Afetlerin en travmatize edici yanları olarak ölüm korkusu, mülk kaybı, yakınların ölümü olarak görülür.

Tecavüz ve cinsel saldırı, kişiye rıza olmaksızın tehdit veya fiziksel güç uygulayarak veya kişi rıza belirtemeyecek haldeyken saldırganın toplum tarafından kabul edilmeyen uygunsuz şehvet ve arzularının etkisi altında, cinsel doyum elde etmek amacıyla bir beden parçası veya nesne kullanarak oral anal ve vajinal yolla nüfuz etmek olarak tanımlanabilir. Bu eylemler cinsel ilişki şeklinde olmadığı gibi sadece öpme, cinsel amaçlı kucaklama ve dokunma veya edilgin cinsel davranışlarla da olabilir. Ayrıca unutulmamalıdır ki  evlendirilmiş olma cinsel istismar gerçeğini ortadan kaldırmaz.

Çocuk istismarı çocuklara karşı yapılan davranışlara göre fiziksel duygusal ve cinsel olarak ayrılır. Okşamadan tecavüze ve popoya şiddetle vurmaktan yaşamı tehdit eden dayağa kadar çocukluk istismarı çocuğun tramvatize olmasına neden olan faktörler arasındadır. Yaşamın erken döneminde yaşandığı  ve çocuk kendilik ve ötekiler kavramlarını, dünya ve gelecek hakkındaki kalıcı bilişsel modelleri henüz oluşturmaktayken yaşandığı için çocuk istismarı ve ihmali travmatik olaylara bağlı olarak sonradan yaşanan psikolojik sıkıntılar açısından risk faktörü oluşturabilmektedir.

Seks ticareti/taşımacılığı, cinsel sömürü amacıyla kişileri fiziksel güç kullanarak veya mecbur bırakarak temin etme, taşıma olarak tanımlanabilir. Seks ticaretinin sonuçları oldukça şiddetlidir. Fuhuşa zorlanma ve ticaret  sürecinin içerdikleri depresyon, TSSB, uyuşturucu madde istismarı ve diğer belirti ve rahatsızlıklarla yüksek oranda ilişkilendirilmiştir.

Yakın partner şiddeti, eş dövme, eş istismarı veya ev içi şiddet olarak bilinir. Genellikle birlikte yaşayan iki yetişkinden birinin diğerine yönelik fiziksel, psikolojik veya cinsel saldırgan davranışı olarak tanımlanır. Vakaların çoğunda aşağılama, küçük düşürme, çocuk veya hayvana veya mülke yönelik tehdit veya şiddet, aşırı eleştiriyi içeren duygusal istismar da mevcuttur. Bu tür şiddet tahmin edileceği gibi hem tıbbi hem de psikolojik bakımdan önemli sonuçlara yol açar.

Kitlesel kişilerarası şiddete bağlı travmatizasyon ne yazık ki son yıllarda artan terör saldırıları ve kitlesel düzeyde insan hakları ihlalleri dahil olmak üzere çok sayıda daha başka örnekle de artış göstermektedir.

Büyük çaplı taşımacılık kazaları, uçak düşmesi, trenlerin raydan çıkması ve deniz yolu kazaları gibi olayları içerir. Bu tür olaylar yüksek ölüm oranları içerir ve hayatta kalanlar içinse travmatik olabilir.

Yangın ve yanıklarda fiziksel yaralanmalar özellikle travmatik olabilir. Ciddi yanıkların devam eden fiziksel etkileri travmatik olayın zaman içinde sürmesi ve tekrarlamasına neden olur.

Motorlu araç kazalarında ciddi yaralanmlar yaşandıysa veya birileri öldüyse  kişi sonrasında psikolojik belirtiler geliştirir. Yas ve kendini suçlama gibi davranışlar sonraki psikolojik etkileri kuvvetlendirir. Motorlu taşıt kazalarını diğer, kişiler arası olmayan travmalara kıyasla TSSB (travma sonrası stres bozukluğu) ve diğer işlev bozukluklarına sebep olma olasılığı daha yüksektir.

Savaş yaygın ve nispeten daha güçlü bir travma ve kalıcı psikolojik rahatsızlık kaynağıdır. Savaş çok sayıda travmatik deneyim içerir. Ölüm, yakın kaybı, mülk kaybı,gibi şiddetli deneyimler içerir. savaş birçok yaralayıcı deneyime de kaynaklık eder, tecavüze uğrama, işkence, hapsedilme, aşırı fiziksel mahrumiyet, zulme tanıklık etme ve katılmayı da içerir. Bu travmalar bir dizi belirti ve rahatsızlığa yol açar. Savaş beraberinde kaygı, depresyon, TSSB, ve diğer olumsuz etkileri doğurabilmektedir.

Başka birinin intiharı ve cinayete kurban gittiğine maruz kalmak çok ciddi psikolojik stres ve diğer olumsuz belirtilere yol açmaktadır. Bu tür olayların en sarsıcı olanları, tanınan veya yakın olunan birinin intihar veya cinayete kurban gitmesidir. kayıp ve travma ile ilişkili tepkilere ilaveten ölen kişiye yönelik öfke ve ihanete uğramışlık hissi, kişinin bir şekilde intiharı önleyebileceği ihtimali ile takıntılı şekilde meşgul olması söz konusu olabilir. Bu tür tepkilere genellikle suçluluk ve utanç duyguları eşlik edebilir.

Acil durum çalışanlarının yoğun stres altında kurbanların yaşadığı olaylara sık sık maruz kalıyor olmalarından kaynaklı travmatize olabilmektedirler.

Benzer bir travmaya maruz kalan iki kişinin tepkileri oldukça farklı olabilir. Biri hafif geçici belirtiler gösterirken diğeri aylarca veya yıllarca devam eden ileri düzeyde stres belirtileri gösterebilir. Potansiyel olarak travmatik olaylar tür ve sıklık açısından değişir ve bunların psikolojik etkileri travmaya uğramış kişilere özgü ve toplumsal/kültürel değişkenler tarafından belirlenir. Bu yüzden travmaya maruz kalmanın bir dizi farklı belirti ve bozuklukları oluşmaktadır. bunların belli başlıları şunlardır :  Majör depresyon, psikotik depresyon, karmaşık veya travmatik yas, genel kaygı, panik, fobik kaygı, travma sonrası stres bozukluğu, akut stres bozukluğu, disosiyasyon, somatik belirti bozukluğu, konversiyon, psikozdur.

Takıntı Hastalığı Nedir?

Takıntı Hastalığı Nedir?

Obsesif Kompulsif Bozukluk halk arasında takıntı hastalığı olarak bilinir. Bizden yardım isteyen danışanlarımız da zaman zaman “bende takıntılar var”, “takıntı hastalığı yüzünden hayatım çok zor” diyerek durumu açıklarlar.

OKB NEDİR? Takıntı hastalığı nedir?

OKB, obsesyon adı verilen takıntılı düşünce, fikir ve dürtüler ile kompulsiyon adı verilen yineleyici davranışlar ve zihinsel eylemlerden oluşan bir ruhsal hastalıktır. Kişide fazlasıyla kaygı yaratır ve kişinin günlük hayatını olumsuz yönde etkiler. Genellikle süreğendir, bazen dönemsel alevlenmeler görülebilir.


OBSESYON

Kişinin zihnine girmesine engel olamadığı, zihninden uzaklaştıramadığı düşünce, anksiyete (kaygı) ortaya çıkartıcı ve yineleyici özellikteki düşünce, dürtü ya da imgelerdir. Kişinin isteği dışında gelirler, kişi tarafından mantıkdışı olarak değerlendirilirler. Sık görülen obsesyonlar şunlardır:

  • Kir, Mikrop, Virüs (Örneğin HIV) vb. Bulaşma Korkusu: Böyle bir durumda genelde aşırı yıkama, evde yaşayan tüm bireylerim tamamen temizlenmesi ile uğraşma gibi kompulsiyonlar ortaya çıkar.
  • Kapıların kilidinin açılmasından endişe duyma, açık pencere ve yanan ocak bırakma vb.
  • Cinsellik: Cinsel içerikli düşüncelerden ve cinsel konuşmalardan dolayı aşırı kaygılanma halidir. Cinsel ilişkiden kaçınma, karşı cinse bakmaktan kaçınma gibi kompulsiyonlar ortaya çıkabilir.
  • Dinsel düşünceler: Din ile ilgili aşırı kaygı ve aşırı uğraşma halidir. Günahkar olmaktan korkma gibi düşüncelere rastlanır. Bu gibi düşünceler sonucunda da tekrar tekrar abdest alma, sürekli besmele çekme gibi kompulsiyonlar ortaya çıkar.
  • Başkalarına ya da kendine zarar verme:Kontrolünü kaybedip yakınlarına ya da kendine zarar verebileceği gibi düşüncelerle aşırı uğraşma hali. Bunun sonucunda kesici aletlerden uzak durmak, çocuğunu kucağına almaktan kaçınmak gibi kompulsiyonlar ortaya çıkar.
  • Simetri/ kesinlik ihtiyacı: Her şeyin tam ve kesin bir düzeni olması gerektiğini düşünmektir. Böyle bir durumda genelde evdeki eşyaları simetrik yerleştirme, ayrıntılı kategoriler oluşturma gibi kompulsiyonlar ortaya çıkar.
  • Bir hata yapmanın ya da kötü davranmanın korkusu.
  • Başkalarının atabileceği şeyleri toplama ihtiyacı (istifleme).

KOMPULSİYON

Kompulsif davranışlar, obsesyonların neden olduğu kaygıyı hafifletmek için kullanılan tekrarlayan ritüellerdir. Aşırı, rahatsız edici ve zaman alıcı olabilirler. Günlük aktivitelere ve ilişkilere müdahale edebilirler. Şunları içerebilirler:

  • Tekrarlanan el yıkama (genellikle günde 100 veya daha fazla kez)
  • Bir kapının kilitli olduğundan emin olmak gibi birçok kez kontrol etme ve yeniden kontrol etme
  • Kıyafetleri her gün aynı sırayla giymek gibi katı düzen kurallarına uymak
  • Nesneleri istifleme
  • Çok saymak ve anlatmak
  • Nesneleri gruplamak veya belirli bir sıraya koymak
  • Kendisinin veya başkalarının söylediği kelimeleri tekrarlamak
  • Aynı soruları tekrar tekrar sormak
  • Tekrar tekrar dört harfli kelimeler kullanmak veya kaba (müstehcen) hareketler yapmak
  • Sesleri, kelimeleri, sayıları veya müziği kendi kendine tekrar etmek

Bulaşma Obsesyonu ve Temizlik Kompulsiyonu

Kişinin bedeninin ve giysilerinin kir, mikrop, toz gibi etkenler; kimyasal maddeler, deterjanlar, zehirler ile idrar, gaita ve diğer beden salgıları ile bulaşacağına ilişkin takıntıları ve bu takıntıların yarattığı sıkıntıyı gidermek için yaptığı davranışlarıdır.

34 yaşında ev kadını, eve gelen misafirlerin dışarıdan mikrop taşıyacağı şeklindeki obsesyon-larından dolayı evdeki tüm terlikleri yıkanabilir terlik olarak değiştirmişti ve misafirler gittikten sonra hepsini çamaşır makinesinde yıkıyordu.

 

43 yaşında erkek hasta, ev ortamı dışında tuvalete gitmiyor, evde de tuvalete her gittiğinde idrar sıçradığı şeklinde takıntılı düşünceler ile çoraplarını ve pantolonunu değiştiriyordu.

 

Bu örneklerde kişilerin bedenlerine ve elbiselerine değişik maddelerin bulaşacağı düşüncesi bulaş obsesyonu, ortaya çıkan sıkıntıyı gidermek için temizlik ve yıkanma davranışları yapmaları ise kompulsiyo-nu oluşturmaktadır.

Kuşku obsesyonu ve kontrol kompulsiyonu

En sık görülen obsesyon ve kompulsi-yonlardandır. Kişi gaz ocağı, kapı, kilit gibi nesnelerin açık kalmış olabileceğinden, ütü vs. elektrikli aletlerin fişlerinin prizde takılı kalmış olabileceğinden kuşku duyar (Kuşku obsesyonu) ve emin olmak için tekrar tekrar kontrol etme gereksinimi duyar (Kontrol kompulsiyonu). Bu kuşku ve kontroller yaşamın birçok alanında kendini gösterebilirler.

45 yaşında erkek hasta, her akşam işinden evine döndüğünde otomobilini park edip evine girdikten sonra otomobilin kapısını kilitlediğinden emin olmuyor ve bazen iki-üç kez olmak üzere sokağa çıkıp otomobil kapılarını kontrol ediyordu.

 

54 yaşında erkek hasta, her sabah kendi kullandığı otomobili ile bir kavşaktaki polisin yanından geçiyor, biraz uzaklaştıktan sonra “acaba otomobilin sol aynası ile polise çarpıp yaralamış mıyımdır?” şeklinde kuşkular nedeni ile geri dönüyor, polisin sağlıklı olduğundan emin olduktan sonra rahatlayarak işine gidiyordu.

 

Obsesyon ve kompülsiyonlar, günlük hayatta belirgin sıkıntıya neden olur. Toplumda takıntı hastalığı olarak adlandırılan bu durumlarda, kişi çok ciddi bir zaman dilimini bu yakınmaları ile uğraşarak geçirir. Kişinin olağan günlük işlerini, mesleki görevlerini ya da olağan toplumsal etkinliklerini önemli ölçüde bozar. Dünya Sağlık Örgütü tarafından en fazla yeti yitimi oluşturan 10 hastalık içinde OKB’yi de tanımlanmıştır.

OKB, sadece bilimsel arenada değil edebiyat ve sinemada, birçok kez konu olan bir hastalıktır. Shakespeare’in “Lady Macbeth”i unutulmayacak bir örnektir. Eşini öldürdükten sonra, ellerindeki kanların bir türlü temizlenmediği düşüncesi ile devamlı ellerini yıkaması, edebiyattaki obsesif kompulsif bozukluğa en eski örneklerdendir. Oysa ki ellerini yıkayarak kurtulmaya çalıstığı suçluluk ve günahkarlık duygusudur. Ünlü Ingiliz müzisyen Emilie Ford ise OKB’den ötürü yaşadığı sıkıntıları şöyle anlatmış:

 “Sanki iki beyniniz varmış gibi, biri akılcı beyin ve diğeri akıl dışı olan ve ikisi hiç durmaksızın kavga ediyor.”

1997 yılında çekilen “As Good as it Gets” filminde (Türkiye’de “Benden Bu Kadar” adıyla gösterime girmiştir.) Jack Nicholson pek çok garip davranış sergileyen bir karakteri canlandırır. Her gün öğle yemeğini aynı masada yeme zorunluluğunu hisseder ve kendi plastik çatal-bıçağını restorana getirir. Kapı kollarını dirsekleriyle açar…

Yaptığı çoğu şey, örneğin; yürürken çizgilere basmamak ya da konuşma ve düşünme şekli hayatını sürdürmeyi her geçen gün daha zorlaştırır. Bu karakter sevimli bir OKB’dir.


OKB SIKLIĞI

OKB önceleri nadir olarak görülen bir hastalık olarak kabul edilmesine karşın son yıllarda yapılan araştırmalarda hiç de nadir olmadığı belirlenmiştir. Büyük toplum kesimlerinde yapılan araştırmalarda OKB’nin her 100 kişiden 2-3’ünde görüldüğü saptanmıştır.

Genellikle ergenlik döneminde ve 20-30’lu yaşlarda başlamasına karşın, okul öncesi çağdaki çocuklar dahil herhangi bir yaşta görülebilir. Erkeklerde daha erken yaşlarda başlamasına karşın genel olarak kadınlarda daha sık görülmektedir.

OKB’NİN NEDENLERİ

Herhangi bir kesinlik kazanmamasına karşın OKB’nin nedeni olarak birkaç varsayım üzerinde durulmaktadır.

Genetik Nedenler

OKB’li hastaların anne-babalarında ve diğer birinci derece akrabalarında OKB’nin sık olarak görülmesi hastalığın genetik olabileceğini düşündürmektedir.

Beyin İşlevlerinde Bozulma ve Serotonin

Beyin üzerinde yapılan araştırmalarda beynin bazı bölgelerinde ve özellikle de beyin içindeki sinirsel iletimde önemli rolü olan serotonin maddesinin işlevlerinde bozukluk saptanması bunların OKB’nin nedeni olarak araştırılmasına yol açmıştır.

Çocukluk Çağı Travmaları

Çocukluk çağı travmalarına  (örneğin, cinsel istismar) maruz kalanlarda ileri yaşamlarında önemli bir stres yaşantısı ardından OKB’nin ortaya çıkabilmesi erken çocukluk dönemlerinin OKB gelişiminde önemli rol oynadığını göstermektedir.

Kişilik Özellikleri

Kişilik yapısı olarak titiz, kuralcı, ayrıntıcı, mükemmeliyetçi özelliklere sahip olan kişiler OKB’ye yatkın kişiler olarak değerlendirilmektedir.

Bir Takıntı ya da Kişilik Özelliği Ne Zaman Hastalığa Dönüşür?

Her takıntı hastalık değildir. Günlük hayatında “masumane/zararsız” takıntıları olan, ve bunları senelerdir sürdüren birçok insan vardır. Kişinin OKB olması için düşünce ve davranışların hastalık sayılabilmesi için günlük işlevlerimizi etkileyecek, kısıtlayacak, bozacak kadar şiddetli ve yoğun olmalıdır. Örneğin, bir ev kadınının temiz ve düzenli olması doğal olarak hastalık sayılmaz ama hemen her gün, günün her saatinde temizlik yapıyor, her gün çamaşır yıkıyor ve bu davranışları nedeni ile de çocuklarına onları sağlıklı bir biçimde yetiştirebilmek için yeterli zamanı ayıramıyorsa hastalık olarak değerlendirilebilmelidir. Bir kişinin otomobilinin camlarının kapalı, kapılarının kilitli olduğundan emin olması güvenlik nedeni ile garip karşılanmayabilir ama evinden tekrar tekrar çıkarak ya da yolda geriye dönerek cam ve kapıları kontrol etmesi dikkat edilmesi gereken bir durumdur.

TEDAVİ

Yaşam kalitesinin yeniden sağlanması için OKB hastalarında tedavi zorunludur. Günümüzde OKB`li hastaların çoğunun ilaç ve davranış tedavilerinden yararlandığı bilinmektedir. OKB’de kullanılan antidepresanların, depresyon tedavisine kıyasla daha yüksek dozda ve daha uzun süre kullanılması gerekmektedir. Tedavinin olumlu etkileri ancak tedavinin başlamasından birkaç ay sonra ortaya çıkar. Çeşitli araştırmaların sonuçları, ilaç ve davranış tedavilerinin birlikte uygulanmasının en iyi sonucu verdiği yönündedir.

Psikoterapinin temel amacı, hastanın davranış ve duygularının değiştirilebilmesi amacıyla, problemlerinin altında yatan varsayımları ona gösterebilmek ve bunları yenmesinde yardımcı olmaktadır. Tedavide, hastanın, belirli bir program dahilinde, sıkıntısını ve kompulsiyonlarını artıran durumların üstüne gitmesi sağlanmakta ve bir yandan da kompulsiyonları önlenmektedir. Kompulsiyonların etkin bir biçimde durdurulması ya da önlenmesiyle, hastaların en korktukları durumlarla karşı karşıya kalmaları sağlanmış olur. Ve artık bundan etkilenmemeleri sağlanır. Rahatlık ve güven duygusu geliştirilir.

Yanlış inanışlar birçok hastanın bu ilaçları kullanmaktan kaçınmasına ya da ilaçları doktorun önerdiği dozdan daha düşük dozlarda ya da daha kısa sürelerle kullanmalarına neden olmaktadır. Bu durum OKB tedavisinin güçleşmesine neden olmaktadır.
İlaç  tedavisi

Özellikle serotonin sistemi üzerinde etkili olan ilaçlar OKB tedavisinde oldukça yaralı olmaktadır. Serotonin Geri Alım Engelleyiciler adı verilen bu grup ilaçlar OKB tedavisinde yaygın ve başarılı şekilde kullanılmaktadır. Etkilerinin görülmesi için iki hafta kadar beklemek gerekir. İlacın etkili olup olmadığına karar vermek için en az 10 hafta süre geçmesi beklenmelidir. Etkili olduğuna karar verilirse tedavinin gerekirse günlük doz arttırılarak en az iki yıl sürdürülmesi gerekir.

Bilişsel-Davranışçı Tedavi

Obsesif hastalar kaygı verici düşünceler ile bu düşüncelerden kaçarak ve kaçınarak başa çıkmaya çalışırlar. Ne var ki düşüncelerden kaçmaya çalıştıkça bu düşünceler daha da artmakta ve böylelikle kısır bir döngü oluşmaktadır. Davranış tedavilerinde amaç hastayı obsesyonlarla  karşı karşıya getirmek ve bu kompulsiyonları engellemektir. Hedef rahatsızlık veren düşüncenin oluşturduğu kaygıyı söndürmek ve alışma durumunun oluşmasını sağlamaktır. Bu şekilde yapılan tedaviye alıştırma tedavileri adı verilir.

Bilişsel tedavilerde ise amaç rahatsız edici düşüncelerin oluşturduğu sorumluluk algısını azaltmaktır. Sorumluluk biçiminde bir algılama olmadığında hastalar akla gelen rahatsızlık verici düşünceleri yansızlaştırmak ve etkisiz kılmak için tekrarlayıcı davranışlar gösterme ihtiyacı hissetmeyeceklerdir. Amaç düşünceleri gerçek gibi algılamayı azaltmaktır. Bu nedenle tedavide tehdit tehlike ve aşırı sorumluluk algılarının ne oranda gerçekçi olduğu ve hangi düşünce  hataları sonucu abartılı tehdit ve tehlike algılarının ortaya çıktığı hasta ile birlikte araştırılır. Bilişsel hataların belirlenmesinden sonra yeterince işlevsel olmayan bu düşüncelerin daha gerçekçi ve işlevsel olanları ile yer değiştirmesi sağlanır. Düşüncelerinin  bir felaketle sonuçlanacağını düşünen hastalardan bu düşünceleri durdurmak yerine özellikle akla getirmeleri istenmekte ve ardından korkulan sonuçların oluşmadığını görmeleri tedaviye uyum sağlamakta önemli yararlar oluşturmaktadır.

AİLE VE ARKADAŞLARA DÜŞEN GÖREVLER

OKB’li takıntılı hastalar sıklıkla takıntılı düşünce ve davranışları çevredekiler tarafından fark edildiğinde, öğrenildiğinde nasıl karşılanacakları ile ilgili endişe yaşarlar. Çoğu hasta ayıplanacağı, dalga geçileceği, küçük düşürülebileceği düşüncesi ile hissettiklerini paylaşmaktan ya da açığa vurmaktan kaçınır. Hastalar, damgalanma kaygısı ile tedaviye hastalığın başlamasından çok uzun süre sonra gelebilmektedir.  Aile üyeleri ve arkadaşları hastanın zaman zaman çevreye de huzursuzluk verecek düzeye varan takıntılı davranışlarının hastalar tarafından engellenemeyen, karşı koyamadıkları düşüncelerden kaynaklandığını bilmelidir, tedaviye uyum sağlanması konusunda yardımcı olmalıdırlar.

Obsesif Kompulsif Bozukluk

OBSESİF KOMPULSİF BOZUKLUK

Çoğumuz zaman zaman, çeşitli konularda ya da günlük hayatımızda korkulara, endişelere ve takıntılara sahip olabiliriz. Ancak çoğu kez günlük hayatımız içinde ortaya çıkan bu duygularımız ve düşüncelerimizle baş edebilir ve sorunlarımızı hayatımızı etkilemeden çözüme ulaştırabiliriz. Herhangi bir konuda takıntılı düşüncelerimizin ya da davranışlarımızın günlük yaşamımızı etkileyecek ve günlük aktivitelerimizi aksatacak/kısıtlayacak duruma gelmesinde “Obsesif-Kompulsif Bozukluk” aklımıza gelmelidir. OKB, daha önceden nadir olarak görülen bir ruhsal bozukluk olarak kabul edilmesine karşın, son yıllarda yapılan araştırmalarda o kadar da nadir olmadığı saptanmıştır. Yapılan araştırmalarda ortalama olarak, OKB’nin her 100 kişiden 2-3’ünde görüldüğü saptanmıştır. Genellikle başlangıcının ergenlik döneminde ve 20-30 yaşlarında olmasına karşın, okul öncesi dönemdeki çocuklarda dahil görülebilmektedir. Erkeklerde daha erken yaşlarda başladığı saptanmasına rağmen, kadınlarda daha sık görülmektedir.

Yapılan araştırmalarda OKB’nin kesin bir nedeni bulunamasa da birkaç varsayım üzerinde durulmaktadır. OKB tanısı bulunan kişilerin anne-babalarında veya birinci derece akrabalarında OKB’nin sık olarak görülmesi, hastalığın genetik olabileceğini düşündürmektedir. Beyin üzerinde yapılan araştırmalarda ise, beynin bazı bölgelerinde ve özellikle sinirsel iletimde önemli rolü olan serotoninin işlevlerinde bozukluk saptanmıştır. Çocukluk çağında yaşanan travmaların (örneğin; cinsel istismar) ve ileri yaşamlarında maruz kalınan stres yaşantısının OKB’nin ortaya çıkışında önemli bir payı olduğu görülmüştür. Ayrıca; titiz, kuralcı, ayrıntıcı ve mükemmelliyetçi gibi kişilik özellikleri olan kişilerin OKB’ye daha yatkın olduğu görülmüştür.

Obsesif Kompulsif Bozukluk’un bileşenlerinden biri olan “obsesyon”, takıntılı düşüncelere, fikirlere ve dürtülere verilen addır. Obsesyonlar kişinin zihninde oluşmasına engel olamadığı, zihninden uzaklaştıramadığı düşüncelerdir. Kişi tarafından zaman zaman mantıkdışı olarak değerlendirilebilirler, yoğun sıkıntıya, huzursuzluğa ve anksiyeteye sebep olurlar. “Kompulsiyon” ise, obsesyonları tolere etmek için oluşturulan yineleyici davranışlar ve zihinsel eylemlerdir. Kompulsiyonlar, obsesyonların neden olduğu yoğun sıkıntı ve huzursuzluğu azaltmak ya da ortadan kaldırmak amacıyla yapılırlar.

Her takıntılı, bizi rahatsız eden düşünce ya da davranış obsesyon veya kompulsiyon olarak adlandırılmamaktadır. Bu davranışların/düşüncelerin bozukluk olarak nitelendirilebilmesi için günlük işlevselliği etkileyecek, kısıtlayacak hatta bozacak kadar şiddetli ve yoğun olması gerekmektedir. Örneğin, evden çıkmadan önce evimizin kapılarını/camlarını kontrol etmemiz gayet normal bir durumdur; fakat kişi tekrar tekrar kontrol ediyorsa veya yoldan geriye dönerek cam ve kapıları kontrol ediyorsa bu dikkat edilmesi gereken bir durumdur.

Bulaşma, kuşku, cinsel içerikli, dini içerikli ve simetri/düzen en yaygın görülen obsesyonlardandır. Temizlik, kontrol, simetri/düzen, dokunma, sayma ve biriktirme/saklama kompulsiyonları da yaygın olarak görülmektedir. Pislik veya mikrop bulaşmasından korkma, başkasına zarar vermekten korkma, hata yapmaktan korkma, şeytanca veya günahkar düşünmekten korkma, düzen/simetri/kusursuzluk ihtiyacı, aşırı kuşku veya sürekli güvence ihtiyacı yaygın obsesyonlar arasında gösterilebilir. Tekrarlayan bir şekilde elleri yıkama/duş alma, el sıkışmayı/dokunmayı reddetme, kilit/ocak gibi şeyleri tekrar tekrar kontrol etme, rutin işleri yaparken içinden veya dışından sürekli sayı sayma, bir şeyleri belli bir biçimde sürekli olarak düzenleme, belirli kelimeleri/cümleleri/duaları tekrarlama, işleri belli bir sayıda yapma ihtiyacı, değeri olmayan şeyleri toplama veya biriktirme de yaygın olarak gözlemlenen kompulsiyonlara örnek verilebilir.

Online Evlilik Terapisi

İlişkilerde Sadakat

İlişkilerde Sadakat

İnsan varolduğu bu yandan bu yana diğer insanlarla birlikte ilişki kurmak zorundadır. Bu durum insan için diğer biyolojik davranışları kadar normal bir davranıştır. İlişki kurma davranışını ayırmamız gerekirse bazı ilişkiler çeşitli nedenlerle ilişkilerdeki tarafların ilişkilerine bakış açısı nedeniyle daha özel bir hal almaktadır. Bu ilişkiler genellikle içinde romantizm ve aşk barındıran ilişkilerdir. İçinde romantizm ve aşk barındıran ilişkilerde tarafların mutlu olabilmesi için her iki tarafında çeşitli davranışlarda bulunması gerekir. Bu davranışların başında partnerlerin birbirlerine duymuş olduğu sadakat kavramı gelmektedir. Sadakat kavramı ise en kısa biçimde bir kişiye içten, samimi ve derin bir şekilde bağlanmak olarak tanımlanabilir. Sadakat kavramını bu şekilde tanımladıktan sonra sadakat kavramını iki alt başlık altında daha tanımlamaya gerek vardır. Bunlar sırasıyla partnere karşı duyulan duygusal sadakat ve partnere karşı duyulan cinsel sadakattir.

Devamı

Depresyon Tedavisi İzmir

Depresyon Nedir? Depresyon Tedavisi

DEPRESYON

Depresyon bir duygudurum bozukluğudur. Duygudurum içsel olarak yaşantılanan, kişinin davranışları ve dünyayı algılamasını değiştiren hakim ve sürekli duygu tonudur. Duygulanım ise duygudurumunun dışa ifade edilmesidir. Duygudurum normal, yükselmiş ya da çökkün olabilir. Depresyonda duygudurumunun çökkün hali görülür.

Depresyon için risk faktörleri:

  • Düşük benlik saygısı ve çok bağımlı olma, aşırı özeleştiri yapma veya aşırı kötümser olma gibi bazı kişilik özelliklerinin
  • Fiziksel veya cinsel istismar, ölüm veya kayıp gibi travmatik veya stresli olaylar, zor bir ilişki ya da finansal problemlerin
  • Genetik akrabaların tıbbi geçmişlerinde alkolizm, bipolar bozukluk, depresyon, veya intihar öyküsü olmasının,
  • Lezbiyen, gey, biseksüel veya transseksüel bireylerin çevresindeki ortamın destekleyici olmamasının
  • Anksiyete bozukluğu, yeme bozuklukları veya travma sonrası stres bozukluğu gibi diğer zihinsel sağlık bozukluklarının varlığının
  • Ağır alkol, sigara veya uyuşturucu kullanımının
  • Kanser, felç, kronik ağrı veya kalp hastalığı dahil olmak üzere ciddi veya kronik hastalıkların
  • Yüksek tansiyon ilaçları veya uyku hapları gibi bazı ilaçların kullanımın, bireylerde depresyonun gelişmesi riskini daha artırdığı gözlemlenmiştir.

Depresyonu açıklarken Abramson ve Seligman (1978), Öğrenilmiş Çaresizlik kuramını geliştirmiştir. Buna göre depresyonun oluşumu çocukluktan beri karşılaşılan acılı uyaranlardan kaçmayı, kurtulmayı bilmeme ve çaresiz kalma durumu olarak açıklanmıştır. Depresif birey genellikle başarısızlık nedeniyle içsel, değişmez ve genel nedensel yüklemeler yaparken başarıda ise dışsal, değişebilir ve özel nedensel boyutta yüklemeler yapmaktadır.

Davranış bilimcilerine göre depresyon, uygunsuz ve yetersiz etkenlerin pekiştirilmesi bazı destekleyici etkenlerin ise geri çekilmesi sonucu gelişir.

Depresyonun psikoanalitik kurama göre açıklanması da geleceğe yönelik karamsarlık duygusu ve özsaygının kaybı temel alınarak yapılmıştır. Özsaygı yitiminin geleceğe yönelik umutsuzluğu etkilediği gösterilmiştir.

Bibring (1953), depresyonun psikopatolojisini ego kavramı içinde açıklamıştır. Buna göre her bireyin güçlü ve özsever nitelikte uyumlu ve değerli olması için gerçekleştirmeye çalıştığı beklentileri vardır. Depresyon ise bu beklentilerin kesintiye uğrayarak güçsüz ve çaresiz olma durumudur. Bu beklentiler şu aşamalarda geçer:

  1. Değerli, sevilen, istenen birey olmak; değersiz olmamak,
  2. Güçlü, üstün, güvenli olmak; güçzsüz ve güvensiz olmamak,
  3. İyi ve seven olmak; saldırgan ve yıkıcı olmamak ister.

Depresyon ile ilgili geliştirilen kuramlardan bir kısmı depresyonda olumsuz düşünce, beklenti ve yanlış öğrenmenin etkin olduğunu gösterip umutsuzluk ile ilişki kurmuşlardır. Bunlardan biri de Beck (1979) tarafından geliştirilen bilişsel bozukluk kuramıdır. Beck depresyonu şematize ederken üç kavram tanımlanmıştır:

  1. Bilişsel üçlü: Kişinin kendisi, çevresi ve geleceği ile ilintili inançları kapsar.
  2. A) Hasta kendini yetersiz, değersiz bulur. Yaşamı ona göre hayal kırıcıdır.
  3. B) Çevresi ona yardım etmemektedir, yaşantısı yetersizdir.
  4. C) Geleceğinden umutsuzdur, uzun dönemli amaçları yoktur. Böylece olumlu bir davranış başlatamaz.
  5. Sessiz kabullenişler (şemalar): Depresif kişi kendisinin de açıklayamadığı bazı inanç ve kuKallara sahiptir. Hasta coşkularını, bilgilerini ve davranışlarını bu kurallara dayandırır. Örneğin eşi iltifat etmezse “artık beni beğenmiyor, beni kimse sevmiyor, değersizim” düşüncesi oluşur.
  6. Bilişsel hatalar: Gerçek olayla, hastanın bu olayla ilgili olumsuz otomatik düşünceleri kıyaslanarak mantık hataları kurulur. Örneğin, keyfi anlam çıkarma, seçimli dikkat, genelleştirme, büyütme, küçültme ve özelleştirme gibi.

Mutsuzluk, olumsuz gelişmelere karşı insanların verdiği olağan tepkilerin bir parçasıdır. Mutsuzluk beklenenden uzun sürerse, koşulların zorluğuyla orantısızsa ya da kişinin kontrolünün ötesindeyse, çökkün duyguduruma ilişkin bir semptom olabilir. Çeşitli beden hastalıklarında ve farklı psikiyatrik sendromların seyri esnasında çökkün duygudurum ve duygulanım ortaya çıkabilir.

Depresyonda çökkün duygulanım, enerji azlığı ve ilginin ya da alınan zevkin kaybı çekirdek özelliklerdir. Konsantrasyon azlığı, özgüven azalması, suçluluk duyguları, karamsarlık, kendine zarar verme ya da özkıyım düşünceleri, uyku düzeninde bozulma, iştah değişiklikleri ve libido azalması diğer sık görülen belirtilerdir. Sosyal ve mesleki işlev bozulur. Depresyon tanısı koyulması için tablo en az iki hafta sürmelidir. Her depresyon atağı farklı şiddette olabilir. Semptomların sayısı, tipi ve yoğunluğu, depresyonun şiddetini belirler.

Depresyonda uykunun sirkadyen ritmi sıklıkla bozulur. Uykuya dalmada güçlük, erken uyanma, sık sık uyanma ve hipersomni sık görülür ve önemli depresyon semptomlarındandır.

Depresyon Nasıl Tedavi Edilir?

Depresyonu olan çoğu insan için ilaçlar ve psikoterapi etkilidir. İlk aşamada doktor veya psikiyatrist semptomları hafifletmek için çeşitli ilaçları reçete edebilir.

Bununla birlikte, depresyonu olan birçok insan bir psikiyatristpsikolog veya psikolojik danışman ile gerçekleştirilecek psikoterapilerden de faydalanabilir.

Şiddetli depresyon durumunda hastanede yatmak veya belirtiler düzelene kadar ayaktan tedavi programına katılmak gerekebilir.

 

Psikoterapi

Psikoterapi, bireyin bir ruh sağlığı uzmanı ile durumu ve ilgili konular hakkında konuşarak depresyonun tedavisini sürdürmesi için kullanılan genel bir terimdir. Psikoterapi konuşma terapisi veya psikolojik terapi olarak da bilinir.

Depresyon için bilişsel davranışçı terapi veya kişilerarası terapi gibi farklı psikoterapi türleri etkili olabilir. Psikoterapinin yardımcı olabileceği konular arasında:

  • Başkalarıyla olumlu ilişkiler, deneyimler, ve etkileşimler geliştirmek,
  • Bir krize ya da zorluğa adapte olmak,
  • Depresyonu ağırlaştıran davranışları saptayıp, değiştirmek.
  • Gerçekçi hedefler belirlemeyi öğrenmek,
  • Hayata dair bir memnuniyet ve kontrol duygusu kazanmak,
  • Olumsuz inanç ve davranışları tanımlamak ve sağlıklı, pozitif olanlarla değiştirmek,
  • Sorunları çözmek ve onlarla başa çıkmak için daha iyi yollar bulmak,
  • Umutsuzluk ve öfke gibi depresyon belirtilerini hafifletmeye yardımcı olmak yer alır.
Aldatma sonrası terapi

Aldatma Psikolojisi

Aldatma psikolojisi romantik ilişkilerde aldatılmış veya aldatmış kişilerin sıklıkla araştırdığı konular arasındadır. Aldatmanın psikolojik arkaplanı psikolojik danışma hizmeti veren uzmanlar için de oldukça önemlidir. Aldatma, evli ya da duygusal bir ilişki içindeki kişilerden birinin bir başka üçüncü kişi ile duygusal veya cinsel düzeyde ilişkiye girmesi olarak tanımlanabilir.

İnsanların sosyal anlamda temel ihtiyaçları kabul edilmek, beğenilmek, onaylanmak, güvenmek ve sevilmektir. Kişi kendini mutsuz, önemsiz, değersiz hissettiğinde bu temel ihtiyaçlarını karşılamak için çareler arar, başka kişilerin kendisine değer vermesi onu mutlu eder. Bu gibi durumlar kişileri aldatmaya sürükleyebilir.

Devamı

Online Terapist

Online İlişki Danışmanlığı | Online Çift Terapisi

Psikoterapist / Çift Terapisti Uzman Psikolog Dr. Hatice TOPÇU ERSOY

Online ilişki terapisi (online çift danışmanlığı) online terapi hizmetleri içinde, internet ortamına uygunluğu açısından en önemli alanlardan biridir. İlişkisinde veya evliliğinde sorunlar olan, ancak nasıl bir yol izlemesi gerektiğini bilemeyen, kafasında soru işaretleri olan, birçok birey ve çift online çift terapisine başvurmaktadır. Bazen de evlenmek üzere birbirini tanımaya çalışan çiftler online ilişki terapisine başvurabiliyorlar. Sorun yaşayan çiftlerin bir kısmı, ilişkileri için bir danışmanlık / terapi hizmeti almaları gerekip, gerekmediğinden emin değildir. Bunun önemli bir sebebi aslında tamamen “normal” sınırlar içinde yaşamlarını sürdüren insanlar olmalarıdır. Ancak hayatın geri kalanında herşey yolunda gitse de, evlilik veya ilişkinizde sorunlar yaşayabilirsiniz. İlişkinizdeki sorunların kendiliğinden çözülmesi genellikle mümkün olmadığı için, ilişki terapisi alanında yardım almanızda fayda var.

Online Çift Terapisi randevusu için tıklayın

“Normal” insanlar da yakın ilişkilerde sorun yaşabilirler mi?

Yakın ilişkiler, yaşamın başka hiç bir alanında sıkıntıya yol açmayan çok derinlerdeki sorunların açığa çıktığı bir ortam yaratır. Örneğin mükemmeliyetçi bir insansanız, bu özelliğiniz bugüne kadar iş hayatında başarılı olmanızı, arkadaşlarınız tarafından takdir edilmenizi sağlamış olabilir. Bir arkadaşınızın düzensiz oluşu sizi ilgilendirmeyebilir ama romantik bir ilişkide adeta kendi uzantınız gibi gördüğünüz bir insanın “umursamaz” tavrı sizi çok fazla rahatsız edebilir. Arkadaşlarımızı değiştirmeye çalışmayız ama çok yakınımızdaki insanları değiştirmek için onlara baskı yapabiliriz. Normal sınırlar içerisinde kabul edilebilecek birçok kişilik özelliği yakın ilişkilerde özellikle aynı çatı altında yaşandığında sorun olacaktır.

İlişkimdeki sorunlarımı kendim çözemez miyim?

Bir dereceye kadar bu mümkün olabilir. Üst üste birçok başarısız ilişkiden sonra siz de artık ne yapmanız ve ne yapmamanız gerektiğini eninde sonunda öğreneceksiniz ama neden bu kadar acı çekesiniz ki? Eğer psikolojiye meraklıysanız ilişkiler üzerine yazılmış binlerce güzel kitap var. Okuyarak kendinizi tanımaya ve ilişkinizi geliştirmeye çalışabilirsiniz.

Psikiyatrist, psikolog ve psikolojik danışmanlar sizinkine benzer sorunu olan binlerce insanla karşılaşıyor. Bu deneyimlerden elde ettikleri ve tam olarak sizin durumunuza karşılık gelen bir bilgiyi sizinle paylaşarak, sizin biricik durumunuza uygun tavsiyelerde bulunarak uzmanlar size yardımcı olacaklardır. Kitaplarda yazanlar genellikle genel kurallardır ve bu genel kuralların sizin özel durumunuzda uygulanması uygun olmayabilir.

Yardım almaktan çekiniyorum, online ilişki danışmanlığı benim için uygun mu?

Eğer hayatınız boyunca hiç bir psikolojik sorun yaşamamışsanız, bir psikolog ya da psikiyatristle görüşmek için randevu almak ve terapistin kapısından içeri girmek size çok garip gelebilir. Psikolojik destek almak maalesef damgalanmaya maruz kalan bir durum olabiliyor. Siz psikolojik destek almayı damgalamıyor olsanız da, toplumdaki damgalanmanın içselleştirilmesi yoluyla sizi etkilemesi olasıdır. Sonuç olarak yardım istemekte zorlanabilirsiniz.

Oysa hemen herkes özellikle romantik ilişkilerde az ya da çok sorun yaşar. Bu sorunlar iki farklı insanın bir araya gelmesinin doğal sonucu olarak ortaya çıkan sorunlar olabileceği gibi, ilişkinin ilerleyen dönemlerinde ciddi sorunlara yol açabilecek sorunlar da olabilir.

Bir psikolog veya ilişki danışmanından yüz yüze terapi alma gerekliliğini hissetmiyor olsanız bile, kısa bir online ilişki danışmanlığı hizmeti hayatınızdaki önemli noktalarda size yardımcı olabilir.

Psikoterapist / Çift Terapisti Uzman Psikolog Dr. Hatice TOPÇU ERSOY

Online Çift Terapisi randevusu için tıklayın

Sınır Koymak Neden Önemlidir?

SINIRLARIMIZI BİLMEK ÖZGÜRLEŞTİRİR!

Kişisel ilişkilerinde sınır koymakta zorlanan çok sayıda kişi psikolojik destek almak üzere başvurmaktadır. Sınır koyamamak, hayır diyememek hem özel ilişkilerde, hem de sosyal ilişkilerde sorunlara yol açmaktadır.

Fiziksel dünyada sınırların görülmesi kolaydır. Fiziksel sınırlar, kimin tapu sahibi olduğunu gösteren mülk sınırını işaret eder. Manevi dünyada ise sınırlar görünür olan sınırlar kadar gerçektir, ancak bu sınırları görmek daha zordur.

Sınırlar kendimizi, kim olduğumuzu ve kim olmadığımızı belirler. Sınır, benin nerede bittiğini ve bir başkasının nerede başladığını görmemizi sağlar.

Neye sahip olduğumuzu ve nelerden sorumlu olduğumuzu bilmek bizi özgürleştirir. Mülkiyetimizin nerede başlayıp bittiğini bilmek; istediğimizi yapmakta ve hayatımızın sorumluluğunu üzerimize almak konusunda pek çok seçenek sunar. Hepimizin kendi içinde yaşayabileceği bir dünya vardır, yani bizi “biz” yapan şeylerden kendimiz sorumluyuz. Kendi ruhlarımızda olup bitenlerle ilgilenmek zorundayız. Sınırlarımız, ilgilenmek zorunda olduğumuz şeyin ne olduğunu tanımlamamıza yardımcı olur. Bunları bilmiyorsak veya yanlış öğrenmişsek çok büyük acı çekeriz.

Sınırlar nelerden sorumlu olduğumuzu göstermenin yanı sıra, nelerin mülkümüzde olmadığını ve nelerden sorumlu olmadığımızı da tanımamızı sağlar. Örneğin; insanların kendi sorumluluklarının bilincinde olarak başkalarına yardım etmesi oldukça insani bir durumdur. Sevdiklerimizin ya da yardıma ihtiyaç duyan insanların yapamadıkları şeyleri gerçekleştirmeleri adına kendimizden ödün vererek, aynı zamanda başkalarına karşı da sorumluluğumuzu yerine getirmiş oluruz. Peki bunun sınırı nerededir?

Diğer yandan; hayatımızın kendi yükümüz olan belirli taraflarının sorumluluğunu da almamız gerekir. Bazen bu yükler; başkalarıyla ilgili aldığımız diğer sorumluluklarla büyük kayalar gibi gelebilir ve bizi ezebilirler. İnsanlar “kayalar” günlük yükleriymiş gibi davrandıklarında ve yardım almayı reddettiklerinde sorunlar ortaya çıkar. Böylece insanlar acı çeker, depresyon, anksiyete bozukluğu gibi psikolojik rahatsızlıklarla yüzleşirler

Acı çekmemek ve psikolojik sağlımızı korumak için, “ben” kavramının ne olduğunu, sorumlulukların sınırlarının nerede başlayıp nerede bittiğini doğru olarak belirlemek çok önemlidir.

Bazı eğilimlerimiz ve korkularımız bizi sınırlar belirlemekten alıkoyar;

  • Sevgiyi kaybetme veya terk edilme korkusu: Evet diyen ve sonra evet dediği için rahatsız olan insanlar, başkalarının sevgisini kaybetmekten korkarlar. Bu kendini başkalarına adayan insanlarda yoğun olarak görülen bir eğilimdir. Sevgi için verir, bunu alamayınca da kendilerini terk edilmiş hissederler.
  • Başkalarının öfkesinden korkmak: Eski incinmiş duygular ve zayıf sınırlar yüzünden bazı insanlar, hiç kimsenin kendilerine kızmasına tahammül edemez.
  • Yalnız kalma korkusu: Bazı insanlar, sevgi kazanacaklarını ve yalnızlıklarının sona ereceğini düşünerek başkalarına boyun eğerler.
  • İçimizdeki “iyi insanı” kaybetme korkusu: Pek çok kişi hayır dediğinde başkalarının duygularını incitmekten korkar ve evet demek zorunda hissederler.
  • Suçluluk duygusu: Pek çok kişi için vermek eyleminin nedeni suçluluk duygusudur. İçlerindeki bu duyguyu yenebilmek ve kendileri hakkında iyi şeyler hissedebilmek için yeteri kadar iyilik yapmaya çalışırlar.
  • Geri ödeme: Bazı kişiler aldıkları şeylere eklenmiş bir de suçluluk mesajı bulur. Örneğin; anne babalar şöyle söyler; “Ben hiç senin kadar iyisine sahip olmadım.” Kendilerine verilenlerin tümünü geri ödemek için kendilerini yükümlülük altında hissederler.
  • Kendini başkalarının kayıplarıyla gereğinden fazla özdeşleştirme: İnsanlar pek çok kez, kendi düş kırıklıkları ve kayıplarıyla zamanında yeteri kadar ilgilenmemiştir. Bu nedenle bir başkasını “hayır” diyerek yoksun bıraktıklarında, onun üzüntüsünü sonuna kadar hissederler. Birisini bu denli kırmaya tahammülleri olmadığı için isteklerine boyun eğerler.

Önemli olan; kendi sınırlarınız içinde özgürleşerek, korkularınızdan, kaygılarınızdan bağımsız olarak başkalarına yardım etmektir. Eğer yardım etme eylemi; sizi mutluluk ve neşeye götürmüyor tam tersine yorucu, sizi kendi ihtiyaçlarınızdan/önceliklerinizden uzaklaştıran, strese yol açan, rahatsız edici bir hal alıyorsa kendi sınırlarınızı belirlemeye ihtiyaç duyuyor olabilirsiniz. Bu durum gündelik yaşamınızı olumsuz etkiliyor ve yalnız başa çıkamıyorsanız yardım almayı düşünebilirsiniz.

Bipolar Bozukluk

Bipolar Bozukluk Nedir?

En önemli göstergesi ruh halindeki aşırı derecelerdeki  değişim olan ruhsal bozukluktur. Ruh halindeki bu aşırı derecedeki değişimler ve yükselmeler “mania” olarak adlandırılır. Depresyonun çeşitli türleride semptomlar arasındadır. Bipolar bozukluk, bipolar hastalık veya manik depresyon olarak da bilinir. Bipolar bozukluğu olan kişiler, iş veya okuldaki yapmakla yükümlü oldukları görevleri başarmakta zorluk yaşarlar. Ve bu kişiler içlerinde bulundukları sosyal ortamlarda, diğer bireylerle iletişim sıkıntısı yaşarlar. Tamamen iyileşme sağlayan herhangi bir tedavi methodu yoktur fakat hastanın göstermiş olduğu semptomları- ile yaşamasını kolaylaştıracak ve semptomların hastanın üzerindeki olumsuz etkilerini azaltacak çok sayıda tedavi metodu kullanılmaktadır. Bipolar bozukluk sanıldığı gibi nadir görülen bir bozukluk değildir. Yetişkin Amerikalıların yaklaşık olarak %2.8’I bipolar bozukluk semptomları göstermektedir. Bu oranda yaklaşık olarak 5 milyon insana denk gelmektedir. İstatistiklere göre, bipolar bozukluğu olan bir kişi ortalama olarak 25 yaşında semptomları göstermeye başlar. Bipolar bozukluğun sebep olduğu depresyon en az 2 hafta devam eder. Bazı insanlar ruh hallerindeki bu değişimleri senede birkaç kere deneyimleyebildiği gibi, bazıları da çok daha nadir olarak deneyimleyebilmektedir.

Semptomları Nelerdir?

Mani, hipomani ve depresyon; bipolar bozuklukların 3 temel semptomlarıdır. Bipolar bozukluğu olan bir kişi, mani durumunu yaşarken duygusal anlamda bir yükselme durumu yaşayabilir. Bu insanlar heyecanlı, dürtüsel ve enerji dolu hissedebilirler. Manik nöbetler sırasında, bu kişiler aşırı alışveriş, kontrolsüz cinsel birleşme ve uyuşturucu kullanımı gibi aktivitelerde bulunabilirler.

Hipomani genellikle bipolar II bozukluğu ile ilişkilendirilir. Mani ile benzerdir. Ama mani derecesinde ciddi değildir. Mani’nin aksine, hipomani iş, okul veya kişinin günlük hayatında içinde bulunduğu herhangi bir sosyal ortamda bir sıkıntıya neden olmaz. Ama, hipomani teşhisi konulan kişiler kendi ruh hallerinde değişiklik oldupununda farkındadırlar.

Depresyon nöbeti geçirilirken yaşanması kuvvetle muhtemel olan bir takım durumlar vardır. Bunlar;

  • Derin ve yoğun üzüntü
  • Umutsuzluk
  • İntihar düşüncesi
  • Çok az veya çok uzun olan uyku süresi
  • Enerji eksikliği
  • Daha önceden zevk alınarak yapılan aktivitelerden artık zevk alamamak

 

Nadir görülen bir durum olmamasına rağmen, çeşitli ve değişen semptomlarından dolayı bipolar bozukluğu teşhis etmek zorlayıcı olabilir.

Bipolar Bozukluğun Kadınlardaki Semptomları

Önceki vaka sayılarına bakarak, bipolar bozukluğun kadın ve erkeklerde görülme oranı yaklaşık olarak aynıdır. Ama, bu bozukluğun ana semptomları cinsiyete göre değişiklik gösterebilir. Bipolar bozukluğu olan kadınlarda genellikle,

  • Yirmili ve otuzlu yaşlarda teşhis konulması
  • Daha hafif geçen mani nöbetleri
  • Mani nöbetlerinden daha çok depresyon nöbetlerinin görülmesi
  • Yaklaşık olarak senede 4 ve daha fazla mani ve depresyon nöbeti geçirme
  • Bunlarla birlikte; tiroid hastalığı, obezite, kaygı bozukluğu ve migren gibi hastalıklarda görülmektedir
  • Alkol bağımlılığı ve bunun getirmiş olduğu risklerin daha üst düzeyde olması

 

gibi kadınlar açısından çeşitli farklılıklar söz konusudur.

Kadın bipolar hastalarda, hastalığın nüksetme durumu genellikle  daha sıktır. Bunun nedeni olarakta; adet, hamilelik ve menopoz dönemlerindeki hormonal değişiklikler gösterilmektedir.

Bipolar Bozukluğun Erkeklerdeki Semptomları

  • Hastalığın teşhisi kadınlara oranla daha erken yaşlarda gerçekleşir.
  • Özellikle mai nöbetlerinde olmak üzere, herhangi bir çeşit nöbetin daha ciddi derecelerde yaşanması
  • Madde kullanımı problem
  • Mani nöbetleri boyunca ortaya çıkma

gibi durumlar da bipolar bozukluğun erkeklere özel olan özellikleridir. Bipolar bozukluğu olan kadınlara kıyasla erkekler hastalığın tedavisi için daha az oranda hastaneye başvurmaktadır. Ve

erkek bipolar hastalarda intihara bağlı ölüm oranları daha yüksektir.

Bipolar Bozukluğun Çeşitleri

3 temel bipolar bozukluk vardır. Bunlar; bipolar I, bipolar II ve siklotimidir.

  • Bipolar I: En az bir mani nöbetin belirmesi ile tanımlanabilir. Hasta mani nöbetinin öncesinde ve sonrasında hipomani veya ciddi nöbetler yaşayabilir. Bipolar bozukluğun bu çeşidi kadın ve erkekleri eşit şekilde etkiler.
  • Bipolar II: Bu tip bipolar bozukluğa sahip olan insanlar en az iki hafta süren büyük ve ciddi depresyon nöbetleri yaşarlar. Bu hastalar yaklaşık 4 gün süren en az bir tane hipomani nöbeti geçirirler. Bipolar bozukluğun bu çeşidi kadınlarda daha sık olarak görülür.
  • Siklotimi: Siklomanisi olan kişiler hipomani ve depresyon nöbetleri geçirirler. Bu semptomlar bipolar I ve bipolar II bozukluğun sebep olduğu mani ve depresyondan daha kısa surely ve daha az ciddidir.

Bipolar Bozukluğun Tedavisi

Bipolar bozukluğu başarılı bir şekilde idare etmek ve üstesinden gelmek için kullanılan çeşitli tedaviler vardır. Bunlar; ilaç tedavisi, danışmanlık ve yaşam stili değişiklikleridir.

  • İlaç tedavisi: kullanılması tavsiye edilen ilaçlar şunlardır;
  1. Duygudurum dengeleyiciler, örn. Lithobid.
  2. Antipsikotikler , örn. Zyprexa.
  3. Antidepresan-antipsikotikler, örn. Symbyax.
  4. Benzodiazepine, örn. Xanax.

 

  • Psikoterapi: Tavsiye edilen psikoterapi çeşitleri şunlardır;
  1. Bilişsel Davranışçı Terapi: Bir çeşit konuşma terapisidir. Hasta ve terapistin bipolar bozukluğun nasıl yönetilmesi üzerine konuşmasını içerir. Bunlar hastanın düşünce şeklini anlamada yardımcı olur.
  2. Psikoeğitim: Hastaya ve hastanın yakınlarına kişinin yaşadığı bozukluğu anlaması için yardım eden bir tür danışmanlıktır. Hastanın ve onun yakınlarının bipolar bozukluk ile ilgili ne kadar çok bilgisi olursa bu bozukluğu yönetmek o kadar kolaylaşır.
  3. Kişilerarası İletişim ve Sosyal Ritim Terapisi: Bu terapi uyuma, yeme ve egzersiz yapma gibi günlük alışkanlıkları düzenlemeye odaklanır. Bu günlük işlerin arasındaki dengeyi yakalamak, kişinin bipolar bozukluğu daha iyi yürütmesine olanak verir.
BORDERLINE KİŞİLİK BOZUKLUĞU

Borderline Kişilik Bozukluğu

Borderline Kişilik Bozukluğu Nedir?

Ruhsal bozuklukların bir türüdür. Genellikle ergenlik veya yetişkinlik döneminin erken safhalarında gelişir. Duygu durumundaki değişkenlik, dürtüsel davranışlar ve kişinin kendisine duyduğu saygı (öz saygı) en önemli belirtileridir. Ulusal Ruh Sağlığı Enstitüsüne göre, Amerikada yaşayan yetişkin bireylerin yaklaşık olarak %1.6’sına Borderline Kişilik Bozukluğu teşhisi konulmuştur.

BORDERLİNE KİŞİLİK BOZUKLUĞU’nin Ortaya Çıkmasına Neden olan Etmenler

Günümüzde halen daha, araştırmacılar BORDERLİNE KİŞİLİK BOZUKLUĞU’nun kesin nedenleri üzerinde araştırmalar yapmaktadırlar. Genler, çevresel faktörler ve serotonin anormallikleri gibi çeşitli faktörler’in BORDERLİNE KİŞİLİK BOZUKLUĞU üzerinde etkisi olduğu bilinmektedir.

  • Genler: BORDERLİNE KİŞİLİK BOZUKLUĞU genler ile alakalı bir durumdan kaynaklı olabilir. Amerika’da kişilik bozuklukları üzerine yayın yapan bir derginin ikiz çoçuklar üzerinde yaptığı araştırma sonucunda, genetik etkinin bu bozukluk üzerindeki etkisinin hiçte azımsanmayacak derecede olduğu belirlenmiştir.
  • Çevresel Faktörler: Stabil olmayan, çocuğun kötü muameleye maruz kaldığ ve ilgi eksikliğinin yaşandığı çevrelerde BORDERLİNE KİŞİLİK BOZUKLUĞU’nun gelişme riskinin arttığı görülmektedir.
  • Serotonin Anormallikleri: Serotonin, insanların ruh halinin düzenlenmesine yardım eden bir hormondur. Serotonin üretimindeki anormallikler, kişinin BORDERLİNE KİŞİLİK BOZUKLUĞU’na olan yatkınlığını arttırabilir.

BORDERLİNE KİŞİLİK BOZUKLUĞU’nin Görülme İhtimalinin Daha Fazla Olduğu Durumlar

Aşağıdaki durumların sağlanması durumunda kişide BORDERLİNE KİŞİLİK BOZUKLUĞU riski olabileceği düşünülmektedir;

  • BORDERLİNE KİŞİLİK BOZUKLUĞU teşhisi konulmuş bir aile bireyine sahip olmak
  • Duygusal olarak istismar edilmiş çocuklarda
  • Duygusal olarak stabillikten uzak olmak veya duygusal olarak kırılgan olman çocuklarda
  • Dürtüsel davranan aile bireylerine sahip çocuklarda

görülme ihtimali daha yüksektir.

BORDERLİNE KİŞİLİK BOZUKLUĞU’nun Tanısı ve Semptomları

APA ve DSM’deki değerlendirmeler baz alındığında aşağıdaki maddeler BORDERLİNE KİŞİLİK BOZUKLUĞU’nun bütün belirtileri ve semptomlarıdır.

  • Kişinin gerçek veya hayali olarak sosyal çekilme yaşaması.
  • Stabil olmayan benlik algısı.
  • Kişinin ilişkilerinde stabil olmayan davranışlar göstermesi.
  • Kişinin kendi yaşamının en az iki alanında dürtüsel davranması.Buradaki davranışlar kişiye zarar veren aktivitelerdir. Örneğin, çok fazla para harcamak veya madde bağımlılığı.
  • Kişinin daha öncesinde kendini sakatlayıcı veya intihar denemeleri olması.
  • Çok sık ruh hali değişimlerinin görülmesi. Bu değişimler genellikler birkaç saat surer ama birkaç gün veya daha fazlada sürebilir.
  • Ciddi seviyede ve uzun surely boşluk hissi.
  • Kişinin öfkesini kontrol etmede zorluk yaşaması veya sebep olmadan çok ciddi derecee öfkelenmek. Kişi, sürekli olarak çok sinirli bir tavır takınabilir, öfkesini sıklıkla gösterebilir veya sıklıkla fiziksel şiddete başvurabilir.
  • Stres ile ilişkili paranoya nöbetlerinin yaşanması.

Bir kişiye BORDERLİNE KİŞİLİK BOZUKLUĞU teşhisi konulabilmesi için, yukarıda ifade edilen DSM’in değerlendirme ölçütlerinden en az 5 tanesinin hastada görülmesi gerekmektedir.

BORDERLİNE KİŞİLİK BOZUKLUĞU’nun Tedavi Yöntemleri

Genel anlamda BORDERLİNE KİŞİLİK BOZUKLUĞU’nun tedavisinde kullanılan 4 tane method vardır. Bu methodlardan sadece birinin veya birkaçının aynı anda kullanılması mümkün olabilir.

  • Psikoterapi: Psikoterapi BORDERLİNE KİŞİLİK BOZUKLUĞU’nun tedavisinde kullanılan en temel tedavidir. 3 tipi vardır. Bunlar; kavramsal davranış terapisi (cpt), kavramsal davranış terapisi (dbt) ve şema odaklı terapi. CBT, hastanın kendisi veya bir başkası ile alakalı sağlıklı olmayan inançları, davranışları veya doğru olmayan algılarını algılamayı ve değiştirmeyi amaçlayan methoddur. CBT, kişi kendisini kızgın, güvensiz, endişeli veya intihara meyilli hissettiğinde nasıl davranması gerektiğini öğretir. DBT, kişiye inançları ve davranışları nasıl tanıyacağını, nasıl onların farkında olacağını ve onları nasıl kabul edeceğini öğretir. Şema odaklı terapi, kişiye kendisini ve dünyayı pozitif yönleriyle görmesi konusunda yardımcı olur.
  • Meditasyon: Meditasyona direk olarak bir tedavidir demek yanlış bir ifadedir ama hastalığın semptomlarını rahatlatmak için kullanılmaktadır. Psikoterapiye ek olarak uygulanması tavsiye edilebilmektedir. Örneğin;
  1. Depresyonu tedavi etmesi için antidepresan kullanımı.
  2. Agresif semptomları iyileştirmek için antipsikotiklerin kullanımı.
  3. Endişeyi ve kaygıyı tedavi etmek için sakinleştiricilerin kullanımı.
  • Hastanede Bakım: Eğer hastanın semptomları ciddi seviyelerdeyse, kişiye hastanede tedavi alması önerilebilmektedir. Genellikle hastanede tedavinin önerildiği durumlar ise intihar ile alakalı davranışların, intihar düşüncelerinin veya kişinin kendine veya bir başkasına zarar vermek ile alakalı durumlardır.
  • Alternatif Terapi: Omega-3 yağ asitleri, BORDERLİNE KİŞİLİK BOZUKLUĞU olan hastalarda depresyon ve saldırganlık semptomlarının rahatlatılmasında kullanılabilmektedir. Ama kesin bir faydadan bahsedebilmemiz için bu konu hakkında daha fazla araştırmaların yapılması gerekmektedir.

BORDERLİNE KİŞİLİK BOZUKLUĞU’nun Muhtemel Komplikasyonları

  • BORDERLİNE KİŞİLİK BOZUKLUĞU, kişinin diğer bozukluklara karşı olan riskini arttırabilmektedir. Depresyon, kaygı, yeme bozukluğu, bipolar bozukluk ve madde bağımlılığı buna örnek olarak verilebilir.
  • Ayrıca kişinin göstermiş olduğu BORDERLİNE KİŞİLİK BOZUKLUĞU semptomları hastada şu konularda da artan risk olarak ortaya çıkabilmektedir. (iş ile alakalı problemler, ilişki problemleri, suistimal temelli bir ilişkide suistimal eden veya edilen taraf olarak bulunmak, kendini yaralama, intihar, şiddet ile alakalı suçların kurbanı olma, cinsel yoldan bulaşan hastalıklar ve fiziksel kavgalarda bulunma) konularında artan bir riskten söz edilebilir.