Kategori: <span>Bireysel Terapi</span>

Ölüm, Kayıp ve Yas Süreci

ÖLÜM, KAYIP ve YAS SÜRECİ

Hayatımıza giren veya bir şekilde ilişki kurduğumuz, bize yakın, sevdiğimiz biri veya birilerinin kaybıdır ölüm. Aslında tanışılan, bağ kurulan anda, karşımızdaki kişiyi daha ileriye, geleceğe taşıma eğilimliyizdir. Biriyle tanıştığımızda genellikle o andakiyle kalmayacaktır tanışıklık. Ya ikili ilişkinin devamı gelmeyecek ya da devam ederse çok daha farklı şekillerde yine karşılaşılacaktır. Bu karşılamalardan kastedilen, karşımızdaki kişinin düğününe katılacak olmamızdan tutun, karşımızdaki kişinin anneanne veya dede olmasına şahit olabilecek kadar geniştir. Örneğin bir kız çocuğu için annesini bir anneanne olarak hayal etmesinden daha doğal bir durum yoktur ancak annesi, anneanne olamayacak kadar erken bir yaşta hayatından çıkıp gittiyse, bu durum onun için ölümün doğal yasının yanında, oluşturduğu anneanne şemalarının yıkım yasını da beraberinde getirecektir. Karşımızdaki kişilere tanıştığımız andan itibaren yüklediğimiz birçok anlam hesaba katılınca da insanoğlu için ölüm karşılanması oldukça zor bir olgudur. Kaybın karşılanması, birçok duruma göre değişiklik gösterir. Aynı şekilde kayıp sonrası ortaya çıkabilecek tepkilerde bu değişkenlere bağlı olabilir. Bu değişkenler, kaybı karşılayan birey veya bireylerin özellikleri, kaybedilen kişiyle olan yakınlığın derecesi, kaybın şekli, kaybın ani olup olmadığı, içinde bulunulan toplum ve kültür gibi daha birçok bireysel değişkenlerdir.

Bu faktörlere bağlı olarak, kayıp sonrası ortaya çıkabilecek tepkiler;

Fiziksel tepkiler; Yorgunluk, Uyuyamama, Kas ağrıları, Nefes alıp vermede güçlük, Titreme ve bireylere göre farklılık gösterebilecek birçok tepki.

Bilişsel Tepkiler; İnanmama, Dalgınlık, Odaklanamama, Sürekli kaybın düşünülmesi hali.

Duygusal Tepkiler; Şok halinde olma, Üzüntü, Suçluluk duyma, Vefasızlık Duyma, Çıkmazda hissetme gibi duygu durumu içerisinde olabilirler.

Davranışsal Tepkiler; Fiziksel tepkilerle birlikte yalnızlığı tercih etme, insanlarla iletişime girmemeye çalışma gibi birçok davranışsal tepkilerde bulunabilirler.

Kayıp yaşayan kişi, yas sürecinde kaybı kabullenip yaşamını yeniden düzenleyene kadar çeşitli aşamalardan geçer. Bu aşamalar şu şekilde gelişir:

  1. Aşama. Şok ve Uyuşma: Kaybın/ölümün olduğu/öğrenildiği ilk anda yaşanır. Kişi kısa süreli hissizlik yaşar.
  2. Aşama. İnkâr/ İnanmama: Kişi ölümü/kaybı reddeder ve bir süre hiçbir şey olmamış gibi davranabilir.
  3. Aşama. Arzu Etme: Kaybedilen kişinin geri gelmesi beklenir ve arzulanır. “Neden benim başıma geldi bu” sorgulamasıyla birlikte bu aşamaya öfke ve yalnızlık duyguları da eşlik etmektedir. Yas sonrası ortaya çıkan bu öfke bir uyum sağlama çabasıdır.
  4. Çaresizlik: Kişi kaybı önleyemediği için ya da kaybedilen kişiyi geri getirmeye yönelik elinden bir şey gelmediği için çaresizlik hisseder. Çaresizlik hissi ile birlikte kişi iş ve sosyal yaşamında, bu aşamada, problemler yaşayabilir.
  5. Kabullenme ve Hayatı Yeniden Düzenleme: Ölüm/kayıp gerçeği bu aşamada kabullenilir. Yas tepkilerinin yoğunluğunda azalmalar görülür. Kişi kayıp öncesi yaşamına adapte olmaya başlar.

Bu aşamalar her yas sürecini yaşayan insanlar için geçerli olmayabilir, kimisi bu aşamaların ilkinde takılmış olabilirken kimisi direkt son aşamaya geçmiş olabilir. Yas süreci, her insan için farklı bir süreçtir. Yasın, kaybı yaşayan birey için kabulleniş aşamasına gelebilmesi, kişinin baş etme, problemleri çözme, alternatif düşünce ve eylemler üretme, telafi etme becerisine de bağlıdır.

Yas gruplandırılmak istendiğinde 3 farklı kategoride ele alınır. Bunlar; normal yas, karmaşık yas, travmatik yastır.

Normal yas genelde 6 aya kadar sürer ancak, 8 ay veya 12 aya kadar süren yaslar da bireysel farklılıklara göre değerlendirmenin yanında normal kabul edilebilir. Bu dönemin uzun sürmesi, yası yaşama sürecinin bir uzman desteğiyle ele alınması gerektiğini işaret eder.

anne çocuk

Tek Ebevenyli Aile Olmak

Tek Ebevenyli Aile Olmak

Aile, anne, baba ve çocuk veya çocuklardan oluşan toplumun en temel kurumlarından biridir. Ancak bu kurum zaman içerisinde çeşitli nedenlerle ayrışmaya giderek sonucunda tek ebeveynli aileyi ortaya çıkardı. Günümüzde, oluşan ailelerin devamlılığı konusunda bir hayli güçlük yaşanmakta ve geçmişten bugüne tarihsel, sosyolojik, psikolojik değişimlerin etkisinde kalarak, artık Dünya genelinde her geçen yıl büyük bir artışla, aile kurumu dağılmaya gitmektedir. Bu dağılımın en büyük sebeplerinden biri boşanmayken, eşlerden birinin ölümü, eşlerden birinin uzun süreli yokluğu ve ebeveynin tercihleri de nedenlerin toplandığı genel başlıklar halinde sınıflandırılmıştır.

Devamı

Evlilik İletişim

Kadın ve Erkek Farklıdır!

Kadın ve Erkek Farklıdır!

Son zamanlarda bir hayli kadının ve erkeğin eşit olması gerektiği üzerine konuşuluyorken, bunun için nice kampanyalar düzenlenip, destekler isteniyorken, konuya biraz daha farklı bir boyutuyla yaklaşarak kadın ve erkeğin nasıl farklı olduğunun ve bu farklılığın aslında eşit olmanın zıddı anlamına gelmediğinin hatta eşit olmanın bir gereklilik olmadığının altı çizilmeli.

Eşit olmak denildiğinde aklınıza gelenleri düşünün, tüm bunları genel bir başlık altında sınıflandırmak isteseydik, bu başlıkların içerisinde benzer olmayı bulabilir misiniz? Ayrıntılı düşündüğünüzde aklınıza gelenler, eğer eşit olmanın gerçek anlamını bilerek geldilerse aslında cevabınız ‘Hayır’ olacaktır. Belki ‘Evet’ diyeniniz de olabilir ancak yazının devamında bu ‘Evet’ i tekrar yorumlamanız gerekebilecek. Çünkü kadın ve erkeğin eşit olması demek iki biyolojik sınıfın benzer olacağı anlamına gelmez. Bu iki cinsi birbirine benzer tutmaya çalışmak hem kadının hem de erkeğin varlığına haksızlık olmaz mı?

Eşit olmak, benzerlik üzerine temellendirilmiştir ancak birebir aynısı olmak değildir. Çünkü kadın ve erkek birebir benzeyerek eşit olamazlar. Eşit olmanın tanımı, kadın ve erkek üzerinden yapılacaksa sadece benzerlikten yola çıkılarak yapılamayacak kadar önemli ayrımlar içerir. Bu ayrımlardan en önemlisi kadının doğası ve erkeğin doğasıdır. Eşit olma isteği de kadının ve erkeğin doğasına aykırıdır. Kadın ve erkek birbirlerine ‘ne eksiği ne de fazlası’ olamayacak kadar benzer değildir. Kadın ve erkek ayrımı bulunamayan değildir. Kadın ve erkek hem biyolojik hem de psikolojik anlamda birbirlerinden farklıdır. Toplumda kadın ve erkek denk tutulmaya çalışılırken, görmezden gelmeye çalıştığımız bir noktayı aydınlatmakta fayda var, kadın ve erkek farklıdır. Sosyolojik anlamda haklarının ‘Eş Olması’ nı istemek, desteklemek bir yana tabi ki.

Farklılıklar güzelleştirir, geliştirir, değiştirir, daha işlevsel hale getirir. Farklılığın olduğu, her neresi ve her nasıl bir durumsa orada bir üretim söz konusu olabilir. Aynı olmaya karşı çıkmaz farklılık, aynılığı güzelleştirir. Aynılığa renk verir. Farklı olmak demek, aynılığın yıkımına neden olmak, aşağılama veya üstünlük kurmak demek değildir. Farklılıklarla barışmak gerek, farklı olanı kucaklayabildiğimiz kadar eşit kalabiliriz ancak. Kadın ve erkek, eşit olabilmek için önce farklılıklarını bilebilmeli, buna saygı duyabilmeli, kabul edebilmeli. Tüm bu farklı yönleriyle kadın da erkekte önce özüne dönük barış içinde yaşayabilmeyi öğrendikten sonra birbirlerine karşı eşitlikten bahsedebilmeli. Kadın ve erkeğin farklılıkları beraberinde tamamlanmayı getirir. Bu noktada hem kadının hem de erkeğin bu farklılıkları nasıl karşıladığı çok önemlidir.

İlişkilerdeki sorunlar genellikle, karşı cinslerin birbirlerinin farklı yönlerini doğru karşılama şeklini bilemiyor olmalarından kaynaklanabiliyor. İlişki öncesi döneminde farklı olmayı bir problem oluşturma taşı olarak gören bireyler, ilişkileri sırasında farklılığı en büyük korkuları haline getirebiliyorlar. Aynılığı yakalamak adına birçok girişimde bulunuyor, hatta beraberinde karşılıklı olarak değişimler beklemek durumunda kalabiliyorlar. Bazen bu değişimler ilişki içerisindeki kişileri olumlu etkileyebilirken bazen de zorlayıcı hatta istismar edici bir boyuta ulaşabiliyor. Bu noktada kadın ve erkeğin, ilişki içerisinde olduğu partnerinin, kendisinden farklı ne gibi davranışlar sergilemesi, farklı hangi tutumlar içinde olduğunu gözlemlemesi durumunda olumsuzluğa kapıldıklarını iyi belirlemesi gereklidir. Eğer sorunun oluşumuna neden olan faktör veya faktörler bireylerin birbirlerinden farklı yönleriyse, bunu nasıl zenginliğe dönüştürebilirler farklılıklar üzerine ayrıntılı düşünmeleri gereklidir.

Kadın ve erkeğin farklılığının konuşuluyor olması bir üstünlük kurma girişimi değildir, hem erkeğin hem de kadının varlığının ayrı ayrı kabul edildiğinin ve buna saygı duyulduğunun göstergesidir.

kişisel gelişim

Özgüveni Tekrar Kazanmak  

Özgüveni Tekrar Kazanmak  

Özgüven, her durumda uygun ve etkili bir eylemde bulunma becerisidir. Hayatta bize zorluklarla başetmek için yarar sağlar. Özgüveni yerinde olan kimse, bir  şeyin üstesinden gelmenin mümkün olduğuna inanır. Etrafındaki kişilerin paniklemesini önler ve ilham verir.

Özgüveni olan kişi ne istediğini, nereye gitmek istediğini bilir. Yaptığı işlerde motivasyonu yüksektir. Öfke ve kaygı gibi zorlayıcı duygularının farkındadır ancak onların kendisini yenmesine izin vermez ve onlarla çalışır. İnsan olarak başarılarının farkındadır ancak mükemmel olmayı beklemez.

Kişinin özgüveni yüksekse, davranışlarında esneklik söz konusudur, duruma göre davranışlarını ayarlar, başkalarının görüşlerine de değer verir. Keşfedecek şeyleri olduğuna inanır ve öğrenme arzusuyla doludur. Stresle başa çıkmaya çalışır, kendine saygı gösterir. Bir hayat amacına sahiptir.

Peki  özgüveninizi geliştirmek için neler yapabilirsiniz ?

Yaptığınız işin değerini bilmeye çalışın ve iyi yaptığınız bir işin bilincinde olun.  Gerçekten başarılı olduğunuz bir alanda gelen takdiri kabullenin ve olumlu desteğin tadını çıkarmayı deneyin.

İyi olduğunuz konuların ne olduğuna karar verin ve o alanda kendinizi geliştirmeye çalışın. Bu belirlediğiniz alanda yapabileceğiniz şeyler için yeni hedefler koyun ve bu hedefleri gerçekleştirmek için harekete geçin.

Hayal edin! Hayalinizdeki kadın ya da erkek nasıl biri? O kişi nerede, ne yapıyor, yetenekleri neler, yanında kimler var? Hayal etmek bir şeyi gerçekleştirmeye yönelik olan inancınızı arttırır.

Kendinizi bir başkasıyla kıyaslamaktan vazgeçin. Bu dünyada sizden yalnızca 1 tane var ve eşsiz ve benzersiz olan her şey değerlidir. Bu dünyada sizin siz olarak yapıp edeceğiniz şeyler olduğunun bilincinde olun.

Bir şeyleri değiştirmeye başlamak için en güzel an şu andır. Değişim konusunda kaygılarınız ve korkularınız çok yoğunsa bir uzmandan destek almayı deneyin.

Niyet edin. Örneğin; “Kendimi onurlandıracak ve benim için doğru olacak bir şekilde özgüvenimi oluşturacağım. Bundan sonra kendime dürüst, merhametli ve saygılı olacağım. Olabileceğimin en iyisi olmak için çabalayacağım. ” diyebilirsiniz.

Roma bir günde inşa edilmedi. Kendinize zaman tanıyın ve özgüveniniz için ilk temel taşını yerleştirmeye bugün başlayın. Sevgiyle kalın.

Travma ile Başaçıkma

Travma, bireyin gerçek ya da algılanan bir ölüm ya da yaralanma içeren, ya da kendisinin veya bir başkalarının fiziksel bütünlüğüne tehdit oluşturan olay veya olaylar yaşaması, tanık olmasıdır. Hayatımızı bir halat gibi düşünürsek travma, o halatın kopması anlamına gelir. Bu halat tekrar düğümlenip bir bütün haline gelebilir lakin o düğüm hep orada kalacaktır.

Travma sonrası iyileşmek zaman alıcı bir süreçtir. İyileşme , acının içinde sıkışıp kalmamak, bu acı üstüne çalışıp onu bütün sistemimizi terk etmesi için salıvermektir.  Bu süreç içinde yapılabilecek bazı öneriler şöyledir.

1 ) Dışarı Çıkartmak

Dışarı çıkartmak travmanın üstüne çalışmak anlamına gelir. Travmayı anlatmak ve konuşmak gereklidir. Konuşulmazsa, düşünülmezse geçer gider diye düşünmek uygun değildir. Konuşmak bazı durumlarda zor gelebilir, böyle durumlarda yazmak veya resmetmek de denenebilir.  Ses kaydı almak veya videoya çekmek de denenebilir. Amaç var olan duyguyu bastırmayı önlemektir. Bastırılmış duygular dışarı öfke olarak çıkabilir.

Travma üstüne konuşmak kolay değildir. Anlatırken zorlandığınızda mola verebilir, bulunulan ortamdan biraz uzaklaşabilirsiniz. Örneğin kısa bir yürüyüş yapmak iyi gelebilir. Anlatmakta gerçekten zorlanıyorsanız ve kontrol edemediğiniz güçlü tepkiler veriyorsanız, bir uzmandan yardım alabilirsiniz.

2) Kaçınma İle Başa Çıkmak

Bu süreç adım adım kaçınılan durumla yüzleşmeyi içerir.  Örneğin bir trafik kazası yaşamış ve travmatize olmuş bir birey, araba sürmekten kaçınıyor olabilir. Bu aktivite veya durumu onunla bağlantılı olan kolaydan zora doğru giden küçük parçalara bölüp sonunda kaçınılan durumla yüzleşme ve başa çıkma sağlanabilir. Kişi her adımda kendini nasıl hissettiğini puanlayabilir. 0 en kaygı verici, 10 en rahat gibi. Bir adımda tam rahatlama sağlanmadan daha zor olan diğer adıma geçilmemelidir.

Bir örnek:

Arka koltukta seyahat et  (en kolay)

Ön koltukta seyahat et

Kendi mahallende araba sür

Tekrar trafiğe çık. (en zor)

3) Güvende Hissetmeme İle Başa Çıkma

Kişi travma sonrası aşırı koruyucu bir tutum içine girebilir. Sevdiklerini ve kendini dünyanın kötülüklerine karşı koruma ihtiyacı hissedebilir. Bu da kişiyi aşırı kaygılı ve şüpheci bir ruh haline itebilir.

Örneğin kaza geçiren kişinin yolcu iken bile hayali fren yapması sık görülen bir durumdur. Bu durumda kişinin hayali fen yapması yerine gevşeme egzersizlerini yapması daha yararlı bir durumdur.

Endişeyi azaltmak için nefes egzersizleri, dikkat dağıtma egzersizleri veya meditasyon faydalı olabilir.

4)Öfke ve Huzursuzlukla Başa Çıkma

Öfkelendiren ortamdan bir süre uzaklaşma yararlı olabilir. “Bir süre yalnız kalmak istiyorum.” demek biraz sakinleşmenizi sağlayabilir. Ayrıca fiziksel aktiviteyi arttırmak öfke kontrolünü sağlamaya ve duygu durumunuzu düzenlemeye yardımcı olur.

5) Uyku Sorunlarıyla Başa Çıkma

Uyku sorunlarıyla baş etmek için bazı tavsiyeler şu şekildedir:

Yatmadan önce kahve, çay, çikolata, alkol tüketiminden uzak durun.

Gün içinde ekstra uyumayın.

Uyku rutini oluşturun. Belirli saatlerde yatın ve belirli saatlerde uyanın. Uyumadan önce yaşadığınız sorunlarla uğraşmayın.

Yatmadan önce egzersiz yapabilirsiniz. Ilık bir banyo iyi hissettirebilir.

Yatağa girdikten 30 dakika sonra uyuyamamış olursanız yataktan kalkın, bir aktivite ile 15 dakika uğraşın (kitap okuma, müzik dinleme …vb. ) daha sonra tekrar yatağa gidin. Bu süreci uyuyana kadar tekrarlayın.

Doğal reçetelere başvurabilirsiniz. Papatya çayı, süt … vb. gibi.

6) Cinsel Zorluklarla Başa Çıkma

Partnerinizle konuşun. Düşüncelerinizi ve hissettiklerinizi ona açıklayın.  İlişkiye girmek yerine başka yakınlaşmaları deneyebilirsiniz. Dokunma, okşama, masaj … vb . farklı yöntemleri uygulayabilirsiniz. İlişkiden önce rahatlamayı deneyebilirsiniz. Hafif bir müzik, odanın zevkinize göre düzenlenmesi daha iyi hissettirebilir.  Çevrenizde travmayı hatırlatan, sıkıntınızı tetikleyen şeyler varsa onlardan kurtulmanız verimli olacaktır.

8 aydan daha uzun süren travma tepkileri için profesyonel bir destek almak gereklidir. Travmaya doğru veya yanlış tepki verilmez, travma beklenmedik şekilde gelişir ve tepkimizi kontrol edemeyiz. Ancak travma üzerinden zaman geçmesine rağmen iş, aile ve sosyal hayatta yaşadığınız sorunlar devam ediyorsa ve hayatınız tekrar normal akışına dönemediyse yardım almaktan çekinmeyiniz.

Bağımlılık Danışmanlığı Eğitimi

İlişki Bağımlılığı

İLİŞKİ BAĞIMLILIĞI, EŞ BAĞIMLILIĞI

Günümüz ilişkilerinde yaşanan sorunlardan birisi ilişki bağımlılığıdır. Bağımlılık; bağlılıktan farklı olarak alışkanlık, ilişkiden vazgeçememe durumudur. Kaybetme korkusu içerir. Kişi bağımlı olduğu kişiyi kaybetmemek adına mükemmel olmak, kişinin beklentilerini karşılamak ister.

Bağımlı ilişkilerde; kişilerin birbirlerine muhtaçlığı arttıkça sosyal hayattan kopmalar, aile ilişkilerinde zayıflamalar görülmektedir. Yine bu ilişkilerde madde ve alkol bağımlılığında olduğu gibi beklentilerin artmasına bağlı olarak bir yoksunluk durumu ortaya çıkmaktadır.

Devamı

Ergenlik Sorunları

Tercih Dönemi Stresi ve Baş Etme

Tercih Dönemi Stresi ve Baş Etme

Tercih dönemi, üniversite adayı öğrenciler için oldukça kaygı verici geçen bir dönemdir. Bu kaygı öğrencilerde istenmeyen ve genellikle kontrol altına alınması zor stresleri ortaya çıkarabilir. Tercih dönemi stresi, sınav sonucu belirlenene kadar anlaşılamayan ancak tercih döneminin içine girildiğinde tercih yapacak öğrencilerin oldukça endişeli hale gelmelerine neden olabilen bir dönemdir. Bazı öğrenciler sınava girdikten sonra üzerinden attıkları derin stresi bu dönemde yeniden edinebilirler. Son yıllarda çoğu öğrenci için öğrenim hayatlarındaki en büyük gaye, üniversiteyi kazanmak ve bunu potansiyeline göre en başarılı şekilde noktalamak. Eğitim-öğretim hayatının küçük yaşlardan itibaren öğrencilerde bıraktığı olumlu veya olumsuz izlenimler, öğrencilerin yaş aldıkça sınav ve sonuçlarına yüklediği anlamları etkiler. Bu nedenle genellikle üniversite, öğrencilerin gözünde koca bir buzdağı gibi görünür. Sırasıyla önce üniversiteye hazırlık dönemi, sınav dönemi ve sınav sonrası dönem yani tercih dönemi. Her bir dönemin kendi içerisinde öğrencilere yaşattığı kaygı, endişe, öfke gibi olumsuz duyguları olabilir. Bu duyguların bireyi esareti altına almasıyla, ortaya tercih sonuçlarını etkileyebilecek panik davranışlar çıkabilir. Bu tür davranışlar tercih döneminin oldukça buhranlı geçmesine neden olabilir. Tüm bunların yanında tercih döneminiz bugüne kadar ki öğrenim hayatınızın altın vuruşunu yapacağınız bir fırsat süreci olarak da geçebilir.

Bu dönemde alınacak kararlar geri kalan yaşamınızın ilk basamağını oluşturuyor olabilir, bunu gözen kaçırmamakta fayda vardır. Tüm bunların yanında tercih dönemi  öğrencinin kendi stresi yanında, en az öğrenci kadar ailesini de yıpratan bir süreçtir. Sınava hazırlıkla başlayan bu süreç, ülkemizde tek başına üniversite adayının süreci değildir. Aileler ve öğrencinin yakın çevresi de en az öğrenci kadar sınav ve tercih dönemi kaygısının esiri olabilir.

Peki bu dönemde üniversite adayı öğrencilerinin, yakın çevresinin yapması gerekenler neler?

İlk olarak sakin olmakta ve sürecin planlamasını bir önceki dönemler esas alınarak, tercih dönemine girmeden önce yavaş yavaş yapmakta fayda var. Tercih dönemi öncesi süreci iyi değerlendiremeyen öğrenciler, tercih yapma tarihleri aralığında kendisini en iyi şekilde analiz etmeye çalışarak ilgi ve yeteneklerine göre okul elemeleri yaparak gidebilirler.

Bu dönemde okumayı hedeflediğiniz üniversiteyi veya bölümün bulunduğu herhangi bir üniversiteyi ziyarette bulunabilirsiniz. Üniversite öğretim görevlileri sanıldığı kadar ulaşılmaz değillerdir, kendilerini odalarında veya fakülte içerisinde bulabilir alana yönelik sorular sorarak kaygılarınızı azaltabilirsiniz. Artık neredeyse tüm üniversitelerde şehrin otogar veya havaalanı karşılama alanlarından başlamak üzere kampüs içlerine kadar üniversite tanıtımları ve oryantasyon çalışmaları yürütülmektedir.

Seçmek istediğiniz mesleğin çevrenizdeki temsilcileriyle iş yaşamı koşullarına dair görüşme yaparak, bilgilendirilme sağlayabilirsiniz. Bazı durumlarda seçmeyi düşündüğünüz birden fazla meslek grubu olabilir, bu grupların temsilcileriyle ayrıntılı görüşmeler yaparak kendi ilgi ve yeteneklerinize, gelecek planlamalarınıza göre elemelerde bulunabilirsiniz.

Yaşamak istediğiniz şehir veya şehirlerin koşullarını gözden geçirebilirsiniz. Üniversite yaşamınızın geçeceği şehir, size seçeceğiniz bölümle ilgili ne gibi faaliyet alanları sunabilir, öğrendiğiniz bilgileri pratikte uygulayabileceğiniz alanları yeterli sayıda mı ve bunun gibi pek çok mesleki gelişim için gereken tüm fırsatları size sunabilir mi araştırabilirsiniz.

Tüm bunların yanında sonucun sizi hayal kırıklığına uğratabilme ihtimali de olacağını unutmayın, bu nedenle ikinci bir planınız hatta belki birden çok planınız zihninizin bir köşesinde ayrıntıları belirlenmiş şekilde hazır tutulmalıdır.

Düşünün ki çevrenizde bulunan herkes böylesi buhranlı bir dönemden geçtiler ve bu kaygıyla, kendilerine en iyi gelen yönetimi bularak baş etmeyi öğrendikleri için tercih dönemini daha sağlıklı bir dönem olarak atlattılar. Bu dönemde kendinizi başkasıyla kıyaslamaktan sakınmanızda fayda vardır. Ayrıca çevrenizdeki bireylerden sizi kıyaslamalarına engel olabileceğini düşündüğünüz bir yakınınızla, dönemin sizde yarattığı duygusal, davranışsal problemleri paylaşabilir, bu konuda çevrenin size yansıttığı olumsuzluklara karşı bir perde olmasını rica edebilirsiniz.

Unutmayın; her öğrenci bir bireydir, her birey özeldir. Her başarı veya başarısızlık kişiye özgüdür, yargılanmaz. Her bireyin başarı tanımı, her ailenin çocuğundan beklediği başarılılık düzeyi farklıdır. Ancak her ne olursa olsun başarılı olmanın tanımı tek bir sınav sonucu üzerinden değil, birden fazla durumlar üzerinden yapılır. Sınav sonuçları tüm bunlardan sadece biridir.

Depresyon Tedavisi İzmir

Depresif Kişilikler

DEPRESİF KİŞİLİKLER

Depresif kişilikler olayların kötü yanlarını, olası tehlikelerini ön planda tutarlar. Olumsuzlukları abartarak yaşamlarındaki olumlu yönleri küçümserler. Yolunda gitmeyen bir durum yaşanmasa dahi hep üzüntülü ve ağlamaklıdırlar. Keyif verici şeylerden haz alamazlar. Kendilerinin diğerlerinin seviyesinde görmezler. Başkaları onları takdir etse bile kendilerini küçük görmeye devam ederler.

Gelecek hakkında olumsuz görüşlere sahiptirler.  “İşler iyiye gitmeyecek.”, “Hayat zor ve haksızlıklardan ibaret.” , “Ben asla onların seviyesinde olamam” …vb. düşünce kalıplarına sahiptirler.

Peki kişiyi böyle bir duygu duruma iten etmenler nedir? Bazı araştırmalar depresif kişiliğe sahip kişilerin ailelerinde ve yakın akrabalarında birtakım kalıtsal kanıtlar bulmuştur. Öte yandan verilen eğitimin etkisi de küçümsenmemelidir. Çocuğa, kazanılması mümkün olmayan yetkinlik düşüncelerinin dayatıldığı bazı geleneksel eğitimler ve aile tutumları çocukta yetersizlik ve suçluluk duygularını perçinleyerek depresif bir kişilik oluşumuna zemin hazırlayabilir.

Depresif kişilikler genellikle yardım almakta veya terapiyi devam ettirmekte zorluk çekerler. Bunun nedenleri şunlar olabilir :

Durumlarını bir “hastalık” olarak görmezler.

İradelerinin gücüne inanırlar ve isterlerse kendi kendilerine her şeyi yoluna koyabileceklerini düşünürler. Lakin bu durum uzun yıllar devam eder.

Bir uzmanın onlara yardım edemeyeceklerini düşünürler. Hiçbir şeyin onlara yardımcı olamayacağına inanırlar.

Depresif kişilikler kendilerini bulundukları durumdan çıkaracak hoş bir uğraşı bulmayı genellikle reddederler. Çabalamaktan yıldıklarını ifade ederler ve karamsarlıkları da onların iyi bir şey beklemelerini engeller. Oysa  hayatta her gün aynı davranış biçimlerini tekrarlamak demek , aynı senaryoyla, farklı dekor ve oyuncularla çekilmiş bir filmi izleyip farklı bir son beklemektir.

Depresif kişiliğe sahip kişilerin içinde bulundukları durumdan ikincil bir kazançları vardır. Bu durum bazen etrafın ilgisini çekmek, kendilerini görmeye gelen yakınlarını suçlayabilmek… vb. rahatlamalar sağlar.

Bir uzmandan yardım almak, özellikle psikoterapiler danışanın kendine koyduğu “ blokaj” ın farkına varmasını sağlar. Bu blokaj onun hayattan keyif almasını engelleyen her şeydir. Terapi danışana, yapıp ettiği her davranışın sorumluluğunun ve sonuçlarının kendi elinde olduğunu anlamasına yardımcı olur.   Sadece durumun bilincine varmak yetersiz olduğundan davranışsal değişimler konusunda yol terapide gösterilir. Zamanında yapılan müdahale ise  kazanılan keyifli bir yaşam demektir.

Depresyon Tedavisi İzmir

Depresyon Nedir? Depresyon Terapisi

DEPRESYON NEDİR?

Zaman zaman hepimiz üzgün ve karamsar hissederken, bazılarımız bu duyguları uzun süre boyunca (haftalar, aylar hatta yıllar) ve bazen de belli bir sebep olmadan yoğun bir şekilde deneyimliyor. Depresyon bir hastalıktır ve duyguları, düşünceleri, davranışları olumsuz etkiler. Yaygın olarak üzgün hissetmeye, önceden zevk alınan aktivitelerden zevk alamamaya ve ilgisizliğe, iştah ve uyku düzeninde değişimlere, yorgunluğa, değersiz veya suçlu hissetmeye, odaklanmada ve karar vermede zorluklara, intihar ve ölüm düşüncelerine yol açar. 6 kişiden 1’i hayatlarının bir noktasında depresyon yaşar, özellikle son yıllarda depresyondan etkilenen kişi sayısı artmıştır.

BELİRTİLER

İki haftadan uzun bir süredir, çoğu zaman üzgün ve karamsar hissediyorsanız; her zamanki aktivitelere ilginizi yitirmişseniz ve aynı zamanda aşağıdaki kategorilerin en az üçte birinden fazlası size tanıdık geliyorsa İhtimaldir ki ya siz ya da bir tanıdığınız depresyonun bir şekliyle karşı karşıyasınız demektir.

Davranışsal Değişiklikler:

Dışarı çıkma konusunda isteksizlik

İşte / Okulda motivasyon düşüklüğü

Yakın aile üyelerinden ve arkadaşlardan uzaklaşma

Madde ve alkol kötüye kullanımı

Günlük aktivitelere ilgisizlik

Konsantre olamama

Duygusal Değişiklikler:

Bunaltı

Suçluluk

Asabiyet

Hayal kırıklığına uğramışlık

Güven eksikliği

Mutsuzluk

Üzüntü

Düşünsel Değişiklikler:

“Başarısızım”

“Değersizim”

“Hep Benim Hatam”

“Kötü Şeyler Hep Beni Bulur”

“Hayat Yaşamaya Değmez”’

“İnsanlar bensiz daha iyi olurdu” gibi olumsuz düşünceler

Fiziksel Değişiklikler:

Aşırı Yorgunluk

Baş ve kas ağrıları

Düzensiz Bağırsak Hareketleri

Uyku Düzensizliği

İştahta azalma ya da artış

DEPRESYON TEDAVİSİ

Depresyon tedaviye olumlu cevap veren ve tedavi edilebilen bir hastalıktır. Modern tedavi imkanlarının birçoğu depresyon tedavisi için de kullanılmaktadır.
Önemli olan, ihtiyaçlarınız için doğru tedaviyi ve doğru sağlık uzmanını bulmaktır.

  • Psikolojik tedaviler

Psikolojik tedaviler (konuşma terapileri olarak da bilinir) düşünce kalıplarınızı değiştirmenize ve baş etme becerilerinizi geliştirmenize yardımcı olarak yaşamın zorlukları ile başa çıkmak için donanımınızı arttırır.

  • Tıbbi tedaviler

Depresyon için ana tıbbi tedavi antidepresan ilaçlardır.

  • Diğer destek kaynakları

Sağlıklı bir yaşam sürdürmek, destek grupları, gevşeme eğitimi, aile ve arkadaş desteği bunlardandır.

DEPRESYONUN SEBEPLERİ
Depresyonun tek bir nedeni yoktur. Depresyonun ortaya çıkabilmesi için birçok faktörün bir araya gelmesi gerekmektedir.
1-ZorYaşam Olayları (işsizlik, sevilen birinin kaybı, istismar vb…)
2-Kişisel faktörler (kişilik yapısı, tıbbi hastalık, madde kullanımı vb…)
3-Beyindeki ve bedendeki değişiklikler (hormanal dengesizlik -tiroid bezi hastalığı- iltihaplı hastalıklar, Parkinson vb…)

Depresyon Geçirenlerin Dikkat Etmeleri Gereken Hususlar

  1. Bir ruh sağlığı uzmanından destek alın.
  2. Ruh sağlığı uzmanına giderken yanınızda sizi iyi tanıyan bir yakınızı götürmeniz bilgilendirme için daha sağlıklı olacaktır.
  3. Depresyon tedavisinin ilaçla yürütüldüğü durumlarda, ilaçlarınızı düzenli kullanmalısınız. Farklı rahatsızlıklarınız için kullanmanız gereken ilaçlar olduğunda, bu durumda doktorunuz ile konuşmayı ihmal etmeyin.
  4. Negatif olaylar ve özellikler üzerinde odaklanmak yerine hayattaki olumlu ve güzel şeyleri görmek için çaba harcayınız.
  5. Bir şeylerle meşgul olmaya ve çalışmaya gayret edin. Kendinizi kapatmayın.
  6. Aşırı katı ve zorlayıcı olmayan günlük veya haftalık planlar hazırlayın.
  7. Arkadaşlarınızı arayın, kısa da olsa arkadaşça ve dostça olan destekleyici görüşmeler sizin için çok önemlidir.
  8. Eğer intihar düşünceleriniz varsa, bunları arkadaşlarınız, eşiniz ve terapistiniz ile konuşun. Bu konudaki görüşmeler, krizi aşmanıza yardımcı olacak ve sizin daha iyi anlaşılmanızı sağlayacaktır.
  9. İyileşmenin ve depresyondan kurtulmanın yavaş yavaş olacağını, zaman zaman kendinizi tekrar kötü hissedebileceğinizi, aşağı inişler de kısa süreli yaşansa da, genel olarak iyiye doğru gideceğinizi unutmayın.

Kaynak:

1.http://www.bilted.com/kizilay/bilgi/depresyon

2.https://www.netdoktorum.net/haber/118/depresyon-melankoli-nedir-depresyon-cesitleri-ve-sebepleri-nelerdir

3.https://gaiadergi.com/depresyon-dusunme-mekanizmalari/

narsistik kişilik bozukluğu

Narsistik Kişilik Bozukluğu

Narsistik Kişilik

Narsisistik Kişilik, Narsistik Kişilik Bozukluğu

Narsist kişilikler, kendilerini olağanüstü ve sıradışı oldukları duygusunu taşırlar. Her şeyi herkesten çok hak etmektedirler. Aşk ve meslek yaşamında elde edilecek büyük başarıların tutkularıyla doludurlar. Fiziksel görünümlerine ve giysilerine çok düşkündürler.

Narsist kişilik bozukluğu olan bireyler, ilgi ve ayrıcalık beklerler ancak karşılık vermek istemezler. Bekledikleri ayrıcalık ve özen kendilerine gösterilmezse kızar ve öfkelenirler. Amaçlarına ulaşmak için başkalarını kullanır ve sömürürler. Empati duyguları gelişmemiştir ve başkalarının duygularından etkilenmez.

Herkesin dışında olma duyguları onları sürekli olarak ayrıcalıklı , itibarlı kişilerle görüşmeye iter. Herkes gibi olmak oldukça rahatsız edicidir.  Temel inançları : “ Ben olağanüstü bir varlığım, diğerlerinden daha çok şeye layığım; herkes bana saygı duymalı” dır.

Narsist kişilerle iletişimde nelere dikkat edilebilir?

Samimi olduğu durumlarda onu takdir edin.

Ona diğerlerinin tepkilerini açıklamaya çalışın.  Diğer kişinin bakış açısını anlayabildiğiniz kadarıyla açıklayarak ona yardım edin.

Görgü ve nezaket kurallarına uymaya dikkat edin.

Sadece zorunlu eleştirileri yapın ve çok açık olun.  Yapılan eleştirilerin amacının onun dünya ve kendine yönelik düşüncelerini değiştirmek olmadığını ama yalnızca bazı davranışlarını değiştirmeye zorlamak, bir farkındalık yaratmak olduğunu unutmayın.

Sistematik olarak ve sürekli ona karşı çıkmayın.

Kullanılma girişimlerine karşı dikkatli olun. Sürekli almadan veren olmayın.

Narsistik kişilerin genel düşünceleri şu şekildedir :

Kazandığım her şeyi yeteneklerime borçluyum, bana iltifat edilmesinden hoşlanırım , başkalarının başarılarını ve ayrıcalıklarını çok kıskanırım, hiç zorlanmadan aldatırım, bekletilmeye dayanamam, meslek hayatımda çok yükseklere erişmeyi hak ediyorum, bana yeterli ilgi gösterilmezse sinirlenirim, ayrıcalıklardan yararlanmaya ve özel ilgiye bayılırım, herkes için yapılmış kurallara uymaktan rahatsız olurum.

Narsisizm kişiyi yoran ve hayattan keyif almasını engelleyen bir durumdur. İnsan ilişkilerinde yıkıcı bir etki yaratır. Eğer siz de bunlara benzer düşünce kalıplarına sahipseniz bir uzmandan destek alabilirsiniz.

Narkissos ile Ekho Efsanesi

Narsisizm terimi, Yunan mitolojisindeki Narcissus isminden gelmektedir. Freud, Narkissos isimli mitolojik kahramandan etkilenerek narsisizm terimini ilk kez kullanan kişidir. Bu kahramanın hikayesinden kısaca şöyledir :  Kendine aşık olanları umursamayıp, onların sevgilerine değer vermeyen Ekho isimli güzel peri kızı, bir gün Narkissos’u avlanırken görür. Peri kızı gördüğü bu çok yakışıklı avcı gence ilk görüşte aşık olur. Ancak Narkissos Ekho’nun aşkına karşılık vermez ve kara sevdaya tutulmuş genç kızı acısıyla tek başına bırakır. Ekho, o günden sonra yavaş yavaş erimeye başlar ve sonunda üzüntüsünden ölür. Bu duruma çok kızan Olimpos tanrıları Narkissos’u cezalandırmak ister. Yakışıklı gencin cezası kendisini taparcasına sevmesi olacaktır. Bir gün su içmek için nehir kenarına eğilen Narkissos, sudaki yansımasını görür ve öylece kalakalır. O zamana kadar farkına varamadığı güzellik, Narkissos’u adeta büyülemiştir. Yemeden içmeden kesilen ve o nehrin kenarından başka bir yere gidemeyen Narkissos da tıpkı Ekho gibi günden güne eriyerek ölür ve bedeni nergis çiçeklerine dönüşür.