Neden zor ilişkilere çekiliyorum diye soruyorsanız, işte cevaplar!
Bazı ilişkiler vardır; daha başından yorucudur ama yine de sizi içine çeker. Bir mesaj gönderip saatlerce cevap beklersiniz. Bir gün yakın davranır, ertesi gün mesafeli. Anlamaya çalışırsınız, çözmeye çalışırsınız… ve çözemedikçe garip bir şekilde daha çok bağlanırsınız. Peki neden?
Çünkü çözemediğiniz kişilerle büyümüş olabilirsiniz.
Hayatın erken dönemlerinde, duygularını açıkça ifade etmeyen ya da sevgisini göstermeyen kişilerle büyüdüyseniz; bu tanıdık hal, yetişkinlikte “çekici” gelebilir. Zihin tanıdığı şeye yönelir. Bazılarımız maalesef dikenli yollarda yürümeye alışmıştır..
Zor olanı değerli buluyor olabilirsiniz.
“Kolay elde edilen şeyin değeri olmaz.” “Değerli olan en zor ulaşılandır.” Bu tür cümleler sadece hayat felsefesi değil, çoğu zaman ilişki kalıplarımızın da özeti olur. Kolay gelenin kıymeti yokmuş gibi hissederiz. Oysa sağlıklı bir ilişki zor ulaşılır olduğu için değil, huzurlu olduğu için değerlidir.
Zor birinin sevgisini kazanmayı başarı sayıyor olabilirsiniz.
Çünkü sevilmek için yorulmanız gerektiğini öğrettiler. O uzak duran kişi size yaklaştığında, bunu bir ödül gibi gördünüz. Oysa bu bir ödül değil, eski bir yarayı tekrar kanatmaktı. Bu, sevildiğinizin değil, tanıdık acıyı tekrar seçtiğinizin göstergesiydi.
Zor ilişkilerin yorgunluğunu sevgi sanıyor olabilirsiniz.
Duygusal iniş çıkışlar, belirsizlikler, bir gün var bir gün yok davranışlar… Bunlar heyecanlı gibi görünse de aslında içten içe güvensizlik ve kaygı üretir. Ve bu döngüde çoğu zaman şu cümleyle karşı karşıya kalırsınız: “Onun için daha ne yapabilirim?”
Oysa doğru soru şu olmalıydı: “Bu ilişkide kendim olarak kalabiliyor muyum?”
Oysa aradığınız mutluluk başka bir yerde olabilir..
Gerçek mutluluk, sürekli test eden değil… Yanında kendiniz gibi hissettiğiniz kişidedir. Size mesafe koyarak değil, alan açarak yaklaşan kişidedir. Gözlerini kaçırarak değil, gözlerinizin içine bakarak konuşan kişidedir.
Kendinizi seçtiğiniz gün her şey değişir.
Kendinizi seçtiğiniz gün, birinin sizi görmesi için savaşmayı bırakırsınız. Zor olan değil, şeffaf olan… Uzak duran değil, yakın hissettiren… Karmaşık olan değil, net olan çekici gelmeye başlar. Ve belki de o gün, gerçekten sevilmenin ne demek olduğunu ilk kez anlarsınız!
Aslında zor olanı seçmediniz. Sadece tanıdık olanı seçtiniz. Ama artık yeni bir seçim yapabilirsiniz. Kendinizle barıştıkça, ilişkilerinizde de gerçek yakınlığı seçeceksiniz..
Bu tür zorlu ilişki sorunları için ilişki terapisti ile görüşmek ve çift terapisi almak için bize ulaşabilirsiniz.
Çift terapisi ile ilgili merak edilen konuları netleştirerek çift terapistine başvurmanız daha sağlıklı sonuç almanıza yardımcı olur.
Çift terapisiyle ilgili en çok merak edilen soruları kısaca yanıtlayalım:
İlk olarak, “Çift terapisine gitmek ilişkimizin kötü olduğunu mu gösterir?” sorusuyla başlayalım. Hayır, tam tersine ilişkinizi önemseyip, ilişkinize yatırım yaptığınızı gösterir. Günümüzde evliliklerde ve romantik ilişkilerde yaşanan sorunlar giderek daha karmaşık bir hal aldığı için, uzman desteği almak son derece sağlıklı bir adımdır.
“Peki ne zaman çift terapisine başvurmalıyız?” Genellikle çiftler, sorunlar büyüyüp ilişki kopma noktasına gelince başvuruyor. Oysa ideal olan, sıkıntılar kronikleşmeden, duygusal mesafe açılmadan önce harekete geçmek. Erken başvuru, çift terapisi sürecini çok daha etkili hale getiriyor.
“Eşim ya da partnerim istemiyor, yine de çift terapisine gelebilir miyim?” Evet. Tek taraflı başlamak da mümkündür. Bazen bir kişinin farkındalık kazanması ve davranışlarını değiştirmesi bile ilişkide büyük dönüşümler sağlar.
“Çift terapisine sadece evli çiftler mi gider?” Hayır. Nişanlılar, sevgililer, birlikte yaşayan çiftler veya ayrılmayı düşünenler de çift terapisine başvurabilir.
“Peki terapist taraf tutar mı?” Hayır. Terapist yargılayıcı değildir. Taraf değil, ilişkinin iyiliğinden yanadır. Her iki tarafı da duymaya, anlamaya ve denge kurmaya çalışır.
“Çift terapisi sadece aldatma gibi krizlerde mi işe yarar?” Hayır, çift terapisi yalnızca krizlerde değil, pek çok durumda işe yarar. İlişkideki kriz dönemlerinde çift terapisi elbette gereklidir. Ancak iletişim sorunları, anlaşmazlıklar, duygusal uzaklık gibi daha günlük sorunlarda da çift terapisi almak oldukça etkilidir.
“Seanslarda hangi konular konuşulur?” İletişim, güven, sınırlar, ihtiyaçlar, geçmiş yaralar gibi birçok konu ele alınır. Her şey anlatılmalı mı derseniz, bu sizin beklentilerinize ve terapi sürecine güveninize bağlıdır.
“Çift terapisinde konuşulan konular gizli kalır mı?” Çift terapisinde anlatılanlar gizlidir. Terapist danışanlardan aldığı bilgileri, gizliliği koruyacak şekilde ele alır.
“Terapist ilişkimizi kurtaracağına söz verebilir mi?” Hayır, böyle bir söz veremez. Ama size ilişkinizi anlamanız, ihtiyaçları fark etmeniz ve çözüm yolları üretmeniz için güçlü bir destek sunabilir.
“Terapide ilişkiyi bitirme kararı da çıkabilir mi?” Evet. Bazen çiftler daha sağlıklı bir şekilde ayrılmayı seçebilir. Bu da terapi sürecinin bir parçası olabilir ve sağlıklı bir sonlanma da bir kazanımdır. Ancak çift terapisti çiftler adına karar almaz.
“Uzak mesafe ilişkisi olan çiftler terapi alabilir mi?” Evet, online çift terapisi sayesinde farklı şehirlerde ya da ülkelerde olan çiftler de çift terapisi alabilir.
“Ne kadar sürede sonuç alırız?” Bu durum, çiftin dinamiklerine, sorunların derinliğine ve iş birliğine göre değişir. Kimi zaman birkaç seans yeterli olurken, bazı ilişkiler için daha uzun bir süreç gerekebilir.
“Başlamadan önce hazırlıklı olmamız gereken şeyler var mı?” En önemlisi açık olmanız ve değişime istekli olmanız. Çift terapisi, bir suçlu arama süreci değil, birlikte gelişme sürecidir.
“Seanslara gelirken kavga etmemiz normal mi?” Evet, çok normal. Zaten sorunlar olduğu için terapi alıyorsunuz. Önemli olan kavganın nasıl yönetileceğini birlikte öğrenmek.
Son olarak, “Çift terapisinde hangi teknikler kullanılıyor?” Bilişsel davranışçı yöntemlerden duygulara odaklanan terapilere, şema terapi tekniklerinden iletişim becerilerine kadar birçok yöntem, çiftin ihtiyacına göre esnek bir şekilde kullanılır.
Çift terapisi; bir ilişkiyi onarmak, derinleştirmek ve dönüştürmek için güçlü bir rehberlik sunar. İzmir’de çift terapisti arıyorsanız, bu sürece birlikte adım atabiliriz.
Bağlanma Stilleri ve Aldatma: Derinlemesine Bir Bakış
Bağlanma teorisi, insanların romantik ilişkilerde nasıl davrandığını anlamak için güçlü bir çerçeve sunar. Aldatma da bu çerçevenin bir parçası olarak ele alınabilir. İnsanlar neden aldatır? Çoğu zaman sadakatsizliğin ardında bir karakter zayıflığı veya ahlaki eksiklik olduğu düşünülse de, aldatma aslında kişinin erken dönem bağlanma deneyimlerinden ve ilişkilere dair geliştirdiği bilinçdışı kalıplardan kaynaklanabilir.
Bağlanma teorisine göre dört temel bağlanma stili vardır: güvenli, kaygılı, kaçıngan ve korkulu-kaçıngan (çelişkili). Bu bağlanma stillerine sahip bireylerin aldatmaya yönelik eğilimleri ve aldatmanın onların iç dünyasında nasıl bir karşılık bulduğunu daha yakından inceleyelim.
1. Güvenli Bağlanma ve Aldatma
Güvenli bağlanma stiline sahip bireyler, sağlıklı duygusal bağlar kurabilir, partnerlerine güvenir ve duygularını açıkça ifade edebilirler. Çoğu zaman aldatan taraf olmazlar çünkü:
İlişkilerinde yakınlık kurmaktan korkmazlar, bu yüzden üçüncü bir kişiye ihtiyaç duymazlar.
İlişkilerinde problem yaşadıklarında konuşmayı ve çözüm aramayı tercih ederler.
Kendilerine güvendikleri gibi partnerlerine de güvenirler, bu yüzden manipülatif veya kaçamak davranışlara yönelmezler.
Ancak, güvenli bağlanmaya sahip bireyler de zaman zaman aldatabilir. Eğer ilişki uzun vadede ciddi sorunlar içeriyorsa ve duygusal ya da fiziksel tatmin kaybolmuşsa, bir başkasına yönelmeyi tercih edebilirler. Fakat genellikle bu noktaya gelmeden önce ilişkilerini onarmaya çalışırlar.
2. Kaygılı Bağlanma ve Aldatma
Kaygılı bağlanma stiline sahip bireyler, ilişkilerinde yoğun duygusal yakınlık ister ve terk edilme korkusu taşırlar. Aldatma dinamiği içinde bu bağlanma stiline sahip kişiler genellikle şu nedenlerle sadakatsizlik yaşayabilir:
Onay arayışı: Kendilerini değerli hissetmek için sürekli dışarıdan ilgi ve sevgi bekleyebilirler. Eğer partnerleri yeterince ilgi göstermiyorsa, başka birinden bu ilgiyi almaya yönelebilirler.
Terk edilme korkusu: Partnerlerinin ilgisinin azaldığını düşündüklerinde, ilişkiyi kaybetmeden önce bir “yedek” arayışına girebilirler.
İçsel boşluk hissi: Kaygılı bağlanan bireyler genellikle öz-değerlerini partnerlerinden aldıkları onay üzerinden belirler. Eğer ilişkide ihmal edildiklerini hissederlerse, aldatma bir “kendini ispatlama” mekanizması haline gelebilir.
Kaygılı bağlanmaya sahip bireyler genellikle aldatmadan sonra yoğun suçluluk duyarlar ve partnerlerinden kopmak yerine sadakatlerini ispat etmeye çalışabilirler. Ancak aldatma, çoğu zaman onların içinde çözemedikleri terk edilme korkusunun bir yansımasıdır.
3. Kaçıngan Bağlanma ve Aldatma
Kaçıngan bağlanma stiline sahip bireyler, bağımsızlıklarına düşkün ve duygusal yakınlıktan kaçınan kişilerdir. Aldatma, onların ilişkide kendilerini sıkışmış hissettiklerinde başvurdukları bir savunma mekanizması olabilir. Şu nedenlerle sadakatsizlik yaşayabilirler:
Yakınlık korkusu: Partnerleriyle derin bir bağ kurmaktan çekinirler. Eğer ilişki fazla duygusal hale gelirse, aldatma onlar için bir kaçış yolu olabilir.
Bağımsızlık ihtiyacı: Uzun süre aynı kişiye bağlı kalmak onları rahatsız edebilir ve özgürlüklerini koruma içgüdüsüyle aldatmaya yönelebilirler.
Duygusal mesafe yaratma isteği: Eğer partnerleri çok fazla ilgi ve yakınlık talep ediyorsa, başka bir ilişkiye girerek bilinçdışı olarak mesafeyi artırabilirler.
Kaçıngan bağlanan kişiler için aldatma genellikle duygusal değil, fiziksel bir kaçış olur. Partnerleriyle yüzleşmek yerine üçüncü bir kişiye yönelerek kendi içsel çatışmalarından uzaklaşmayı tercih edebilirler.
4. Korkulu-Kaçıngan (Çelişkili) Bağlanma ve Aldatma
Bu bağlanma stiline sahip bireyler, hem yakınlık isterler hem de yakınlıktan korkarlar. Bu ikili çatışma, ilişkilerinde tutarsız ve çelişkili davranışlar sergilemelerine neden olur. Aldatma sürecinde bu kişiler genellikle şu nedenlerle sadakatsizlik yaşayabilir:
Yakınlığa duyulan ihtiyaç ve korku: Partnerlerine bağlanmak isterler, ancak aynı zamanda bağlanmaktan korktukları için bilinçdışı olarak ilişkiyi sabote edebilirler.
İçsel güven sorunları: Hem kendilerine hem de başkalarına güvenmekte zorlandıkları için sadakatsizliği bir tür “kontrol mekanizması” olarak kullanabilirler.
Yoğun duygusal iniş çıkışlar: Korkulu-kaçıngan bağlanan kişiler, ilişkilerinde istikrarsız ve ani tepkiler verebilirler. Aldatma, bu dalgalanmalar içinde bir tepki ya da kaçış yolu olabilir.
Korkulu-kaçıngan bağlanma stiline sahip kişiler, hem yakınlık isterler hem de yakınlıktan korkarlar. Bu çelişkili durum onların içsel güven duygusunu zayıflatır. Kendilerine güvenmekte zorlanırlar çünkü ne istediklerini tam olarak bilemezler; bir yandan derin bir bağ kurmak isterken, diğer yandan bu bağın onları inciteceğinden korkarlar. Aynı zamanda başkalarına güvenmekte de zorlanırlar, çünkü reddedilme, ihmal edilme ya da terk edilme ihtimali onları sürekli tedirgin eder.
Bu güvensizlik, bazen sadakatsizliği bir “kontrol mekanizması” olarak kullanmalarına neden olabilir. Yani, eğer partnerlerine tam olarak güvenemiyorlarsa veya bir noktada reddedileceklerini düşünüyorlarsa, ilişkinin kontrolünü kaybetmemek için bilinçdışı olarak aldatmaya yönelebilirler. Bu sayede, eğer terk edilme gerçekleşirse, “zaten ben de başka birine yönelmiştim” diyerek kendilerini korumaya alabilirler.
Bir anlamda, sadakatsizlik onlar için bir savunma mekanizmasıdır. İlişkinin geleceğinden emin olamadıklarında, başka birine yönelerek “ben aslında zaten bağlı değildim” hissini yaratırlar ve olası bir kayıptan daha az etkilenmeye çalışırlar.
Bu durum onların içsel karmaşalarını besler ve genellikle sağlıklı, güvenli bir ilişki kurmalarını zorlaştırır.
Bu bağlanma stiline sahip bireyler genellikle hem kendilerini hem de partnerlerini güvensiz hissettiren davranışlar sergilerler. Aldatmadan sonra pişmanlık duysalar bile, bir sonraki ilişki dinamiğinde tekrar aynı döngüye girme olasılıkları yüksektir.
Sonuç: Aldatma, Bağlanma Sorunlarının Bir Yansıması mı?
Aldatma, sadece ahlaki bir seçim ya da bireysel bir zayıflık değil, aynı zamanda kişinin bağlanma stiline dayalı olarak geliştirdiği ilişki kalıplarının bir sonucu olabilir. Çoğu zaman sadakatsizlik, bireyin ilişki içindeki duygusal ihtiyaçlarını doğrudan ifade edememesinden ve bilinçdışı olarak kendini koruma ya da tatmin etme yolları aramasından kaynaklanır.
Peki, Bağlanma Sorunları Çözülebilir mi?
Evet! Bağlanma stilini anlamak ve üzerinde çalışmak, kişinin hem kendisiyle hem de partneriyle daha sağlıklı bir ilişki kurmasını sağlayabilir. İşte bazı yollar:
Farkındalık geliştirmek: Hangi bağlanma stiline sahip olduğunu anlamak, ilişkilerde tekrar eden kalıpları fark etmeye yardımcı olur.
İletişimi güçlendirmek: Kaygılı veya kaçıngan eğilimleri fark ettiğinde, partnerinle açıkça konuşmak ilişkide güven inşa edebilir.
Kendi duygusal ihtiyaçlarını anlamak: Duygusal boşluklarını dışarıda aramak yerine, kendi ihtiyaçlarını tanımak ve bunları sağlıklı yollarla gidermeye çalışmak önemlidir.
Terapiden destek almak: Çift terapisi veya bireysel terapi, bağlanma sorunlarını anlamada ve ilişkileri daha sağlıklı hale getirmede etkili olabilir.
Bağlanma sorunları çözüldüğünde, ilişkilerde daha sağlam bir güven ve sadakat duygusu gelişebilir. Bu da aldatmanın altında yatan duygusal ihtiyaçların sağlıklı bir şekilde ele alınmasını sağlayarak, sadakatsizlik yerine bağlılığın ve gerçek yakınlığın mümkün olduğu bir ilişki yaratabilir.
Aldatma ilişkilerde son derece sarsıcı bir durumdur. İlişkinizde aldatma sonrası psikolog desteğine ihtiyacınız olabilir. İzmir psikolog uzmanlarımızdan yardım almak için bize ulaşabilirsiniz.
Hepimiz bir ilişkiye başlarken mutlu, huzurlu ve uyumlu bir birliktelik hayal ederiz. Ancak gerçek hayatta ilişkiler, sürekli değişen, gelişen ve zaman zaman zorluklarla sınanan bir süreçlerdir. Bir ilişkinin uzun vadede sağlıklı ve tatmin edici olması için her iki bireyin de kişisel gelişimini sürdürmesi ve birbirlerini desteklemesi gerekir.
İlişkiler her zaman iyi gitmez. Hiçbir ilişki mükemmel başlamaz, partnerler birbirlerinin sivri uçlarını törpüleyerek zaman içinde birbirleriyle uyumlu hale gelirler. Romantik ilişki ve evlilik sorunları için etkili çözümler bulmakta zorlandığınız zamanlar yaşamanız çok doğal. Böyle durumlarda çift terapisi almayı düşünebilirsiniz.
Peki, birlikte büyümek ne anlama gelir?
Bir ilişkide kendinizi unutmadan, partnerinizle birlikte nasıl gelişebilirsiniz?
Zorluklar, ilişkileri nasıl güçlendirebilir?
Bu sorulara yanıt arayarak, ilişkilerde birlikte büyümenin önemini ve nasıl sağlanabileceğini ele alacağız.
2. Birlikte Büyümenin Temel Taşları
A. Bireysel Gelişim ve Kendini Tanıma
Birçok insan ilişkide bireyselliğini kaybetme korkusu yaşar. Ancak sağlıklı bir ilişki, iki bireyin de kendini gerçekleştirebildiği, kendi kimliklerini koruyabildiği ve gelişmeye devam edebildiği bir alandır.
Öncelikle kendimizi tanımamız gerekir. Kendi duygularımızı, ihtiyaçlarımızı ve sınırlarımızı bilmezsek, partnerimizle sağlıklı bir ilişki kurmamız da zorlaşır.
Bir ilişkide kişisel gelişim devam etmelidir. Yeni beceriler edinmek, hobiler geliştirmek, kariyer hedeflerine odaklanmak gibi konularda partnerlerin birbirini desteklemesi gerekir.
Birbirine bağlı ama bağımlı olmayan bir ilişki, uzun vadede daha güçlüdür. Birbirimize alan tanımak, bireysel farklılıkları kabul etmek, sağlıklı büyümenin önemli bir parçasıdır.
Özetle, önce kendimize yatırım yaparak, ardından da partnerimizin gelişimini destekleyerek büyüyen bir ilişki inşa edebiliriz.
B. İletişim ve Duygusal Bağlantı
Bir ilişkide birlikte büyüyebilmenin temel şartlarından biri iletişimdir. Sağlıklı bir iletişim olmadan, bireyler zamanla birbirinden uzaklaşabilir.
Empatik dinleme: Çoğu zaman karşımızdakini dinlemek yerine, ne söyleyeceğimizi düşünürüz. Ancak gerçekten anlamaya çalışmak, ilişkide bağları güçlendirir.
Duyguları ifade edebilmek: Partnerimize açık ve dürüst bir şekilde ne hissettiğimizi söylemek, duyulma ve anlaşılma ihtiyacımızı karşılar.
Eleştiriyi yapıcı hale getirmek: Suçlayıcı veya yargılayıcı bir dil yerine, “Ben böyle hissediyorum” gibi ifadeler kullanmak çatışmaları azaltır.
Çatışmalardan kaçınmak yerine onları yönetmek: Anlaşmazlıklar kaçınılmazdır, ancak nasıl ele alındıkları ilişkiyi belirler. Önemli olan, tartışmaları ilişkiye zarar vermeden çözebilmektir.
Sağlıklı iletişim, ilişkide güven duygusunu artırır ve partnerlerin birbirlerine duygusal olarak daha yakın hissetmesini sağlar.
C. Zorluklarla Birlikte Baş Etmek
Hiçbir ilişki mükemmel değildir. Her çift, zaman zaman zorlayıcı dönemlerden geçer. Ancak bu zorluklar, doğru yönetildiğinde ilişkiyi daha sağlam hale getirebilir.
Krizler fırsata dönüşebilir: Sorunlar, çözüm odaklı yaklaşıldığında çiftlerin birbirini daha iyi anlamasına yardımcı olabilir.
Destekleyici olmak: Partneriniz zor bir dönemden geçtiğinde yanında olmak, birlikte büyümenin en güçlü göstergelerinden biridir.
Suçlamak yerine çözüm aramak: Bir sorun yaşandığında, “Senin yüzünden böyle oldu” demek yerine “Bu sorunu birlikte nasıl çözebiliriz?” demek ilişkiyi güçlendirir.
Öfke ve hayal kırıklığını sağlıklı şekilde ifade etmek: Duyguları bastırmak yerine, yapıcı bir şekilde dile getirmek önemlidir.
Unutulmamalıdır ki, zorluklar bir ilişkinin sonu olmak zorunda değildir; aksine, daha güçlü bir bağ kurma fırsatıdır.
D. Değişimi ve Gelişimi Kabul Etmek
İnsanlar değişir ve bu kaçınılmazdır. Değişimi reddetmek yerine kabul etmek ve birlikte uyum sağlamak, bir ilişkinin uzun vadeli başarısı için kritik öneme sahiptir.
Zamanla her iki bireyin de farklı öncelikleri olabilir. Kariyer değişiklikleri, çocuk sahibi olmak veya kişisel hedefler gibi faktörler ilişkinin dinamiklerini etkileyebilir.
Büyüyen bir ilişkide esneklik önemlidir. Partnerinizin değişen istek ve ihtiyaçlarına uyum sağlamak, ilişkinin sağlıklı kalmasını destekler.
İlişkinin evrimini kabul etmek gerekir. İlişkinin ilk günkü heyecanı her zaman aynı kalmayabilir, ancak daha derin bir bağlılık ve güven gelişebilir.
Birlikte büyümek, değişimi tehdit olarak görmek yerine, uyum sağlamayı öğrenmektir.
3. Sonuç: Birlikte Büyüyen İlişkinin Getirdikleri
Sağlıklı bir ilişki; sadece mutlu anları paylaşmak değil, aynı zamanda birbirine destek olmak, değişime uyum sağlamak ve gelişime açık olmaktır. Birlikte büyüyen bir ilişki, partnerlerin kendilerini kaybetmeden bağlarını güçlendirdikleri ve birbirlerini daha iyi anladıkları bir birlikteliktir.
Özetle, birlikte büyüyen bir ilişki:
Bireylerin kendi gelişimlerine yatırım yapmalarına olanak tanır.
Sağlıklı iletişim ve empati ile duygusal bağı güçlendirir.
Zorlukları kriz olarak değil, büyüme fırsatı olarak görür.
Değişimi ve gelişimi doğal bir süreç olarak kabul eder.
Zamanla daha derin, sağlam ve tatmin edici bir ilişki haline gelir.
Son olarak, ilişkilerde birlikte büyümek için en önemli adım, hem kendimize hem de partnerimize gelişim alanı tanımaktır. Unutmayalım ki sağlıklı bir ilişki, her iki bireyin de birbirini destekleyerek büyüdüğü bir yolculuktur.
Narsist, kendisine aşırı hayranlık duyan, empati yoksunu, kendisini diğer insanlardan üstün gören, başkalarından sürekli takdir ve ilgi bekleyen, eleştiriye tahammül edemeyen kişiler için kullanılan psikolojik bir terimdir.
Narsist kişiler, kendilerine adeta aşıktır. En zengin, en güçlü, en yakışıklı, en çok sevilen kişi olmanın hayalini kurarlar. Her şeyin en iyisini hak ettiklerine inanırlar. Narsistler diğer kişilerin, onları desteklemek, alkışlamak, takdir etmek ve mutlu etmek için var olduğuna inanırlar. Narsistin ihtişamlı görüntüsünün altında, herkesten gizlemeye çalıştığı yetersizlik duyguları yatar. Bu nedenle narsistler başkalarının onayına bağımlıdırlar.
Narsist kişiler, genellikle kendilerini özel, üstün ve ayrıcalıklı görme eğilimindedir. Başkalarının ihtiyaçlarını ve duygularını göz ardı ederek, kendi çıkarlarını her şeyin önüne koyabilirler. Çoğu zaman manipülatif olabilir ve ilişkilerinde bencil, kontrolcü ve istismarcı davranışlar sergileyebilirler.
Psikolojide narsizm bir kişilik özelliği olarak görülürken, aşırı ve zarar verici seviyedeki narsistik özellikler Narsistik Kişilik Bozukluğu (NKB) olarak tanımlanır.
Narsist Kişilik Bozukluğu
Narsist kişilik bozukluğu, narsistik kişilik özellikleri ve narsisizm kavramları birçok kişi tarafından merak ediliyor. Narsistlik nedir, narsist kişilik bozukluğu belirtileri neler? soruları çok sık soruluyor.
Narsisizm, genellikle kişinin kendine aşırı bir hayranlık duyması, başkalarının ihtiyaçlarını göz ardı etmesi ve kendini sürekli olarak üstün görme eğilimiyle tanımlanan bir kişilik özelliğidir. Bu durum bazen sağlıklı bir özgüvenin ötesine geçer ve kişinin empati eksikliği, kibir ve başkalarıyla kurduğu ilişkilerde sorunlar yaşamasına neden olur. Narsisizm, klinik olarak daha ciddi bir boyuta ulaştığında, kişinin özel yaşamında ve iş yaşamında uyum bozucu durumlara yol açtığında Narsistik Kişilik Bozukluğu (NKB) olarak adlandırılır.
Narsist kişilik bozukuluğunu detaylı açıklamadan önce, psikolojik bir bozukluk tanısı koyulacak düzeyde olmayan narsist kişilik özelliklerini inceleyelim.
Narsist Kişilik Özellikleri Nelerdir?
1. Kendini Aşırı Önemseme ve Üstün Görme: Narsist kişiler, kendilerini olağanüstü görürler ve diğer insanlardan daha özel olduklarına inanırlar. Bu yüzden özel muamele beklerler ve sıradan kuralların kendileri için geçerli olmadığını düşünürler.
2. Beğenilme ve Onaylanma İhtiyacı: Narsist bireyler, sürekli olarak başkalarından övgü bekler ve bu övgüleri almak için çaba sarf ederler. Onaylanmamak ya da takdir edilmemek, onlar için büyük bir hayal kırıklığına neden olabilir.
3. Empati Eksikliği: Bu kişiler, başkalarının duygularını anlama ve onları önemseme konusunda zayıftırlar. Başkalarının ihtiyaçları, arzuları ve hisleri onlar için genellikle geri planda kalır.
4. Sınırsız Güç ve Başarı Hayalleri: Narsist bireyler, sınırsız başarı, güç, güzellik veya ideal bir aşk gibi gerçekdışı isteklere sahiptirler. Bu fanteziler, onların gerçek dünyadaki eksikliklerini örtmek ve kendilerini daha iyi hissetmek için geliştirdikleri bir mekanizmadır.
5. Özel ve Eşsiz Olduğunu Düşünme: Kendilerini eşsiz bulurlar ve sadece “özel” kişilerin onları anlayabileceğine inanan narsistler, sıradan insanlarla bağ kurmakta zorlanırlar. Sadece kendilerine uygun gördükleri kişilerle ilişkiler kurmayı tercih ederler.
6. Kıskançlık ve Kıskanılma İnancı: Narsisist kişiler genellikle başkalarını kıskanır ve başkalarının da onları kıskandığına inanırlar. Diğer insanların sahip olduklarına ya da başarılarına karşı bir kıskançlık hissederler.
7. Kibirli ve Küçümseyici Davranışlar: Bu kişiler, başkalarını küçümseyen, alaycı veya kibirli bir tutum sergileyebilirler. Başkalarını değersizleştirerek, kendilerini daha önemli ve üstün hissetmeye çalışırlar.
8. Manipülatif Davranışlar: Narsistler, başkalarını kendi çıkarları için manipüle edebilirler. Bu, onları kontrol etmek, kendilerine hizmet etmelerini sağlamak ya da kendi ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla yapılabilir.
9. Sınır Tanımama: Narsist bireyler, ilişkilerde ve sosyal çevrede başkalarının sınırlarına saygı göstermezler. Bu, diğer insanların duygusal ya da fiziksel sınırlarını ihlal etme şeklinde kendini gösterebilir.
Narsisistik davranışlar bazen belli durumlarda ya da dönemlerde ortaya çıkabilir ve her narsist özelliğe sahip kişi mutlaka Narsisistik Kişilik Bozukluğu’na sahip değildir. Ancak bu özellikler sürekli ve yaygınsa, kişinin sosyal ilişkilerinde, iş hayatında veya genel yaşam kalitesinde ciddi zorluklara neden oluyorsa, narsist kişilik bozukluğundan bahsedilebilir. Bu tür durumlarda, kişinin profesyonel bir destek alması önemlidir.
Narsist Kişilik Bozukluğu Belirtileri Nelerdir?
Kişinin kendi önemini abartılı derecede yüksek görmesi
Kişinin kendi başarısı, zekâsı, güzelliği ile sürekli meşgul olması
Özel olduğu ve sadece yüksek konumdaki insanlarla anlaşabileceği inancı
Aşırı derecede hayran olunma ihtiyacı
Hak sahibi olduğuna inanma (özellikle taleplerinin hepsinin gerçekleştirileceğine ilişkin anlamsız beklentilere sahip olma)
Başkalarından faydalanma eğilimi
Empati yoksunluğu
Başkalarını kıskanma
Başkalarına saygısız davranma, kibirli ve küstah tutumlar sergileme
Sıklıkla yalan söyleme
Manipülatif davranış örüntüsü
Sürekli haklı çıkacağı ortamları yaratıp onaylanmak isteme
Kendisini özel ve eşsiz gördüğü için sadece üstün kişilerin kendisiyle ilişki kurması gerektiğini düşünme
Başkalarının kendisini kıskandığını düşünme
Narsisizm Nedenleri Nelerdir?
Narsistik kişilik bozukluğunun oluşumunda genetik, biyolojik ve çevresel faktörler etkileşim halinde rol oynamaktadır. Genetik faktörler diğer kişilik bozukluklarında olduğu gibi narsistik kişilik bozukluğunda da etkili olmaktadır. Narsistik kişilik bozukluğu üzerinde yapılan ikiz çalışmalarında kalıtımsal geçişin yüzde 25 ila 79 arasında değişebildiği sonucuna varılmıştır
Narsist kişilik bozukluğunun biyolojik faktörler ile ilişkisini araştıran çok fazla çalışma olmamasına rağmen mevcut çalışmalarda empati eksikliğinin nedeninin sinirsel bağlantılara bağlı olabileceği bulunmuştur.
Narsist kişilik bozukluğunun oluşmasında; soğuk, ilgisiz, reddedici ebeveynlik stillerinin etkili olabileceği ve narsisizmin yeniden terk edilme veya reddedilmeye karşı benliği koruyucu bir savunma olarak gelişmiş olabileceği düşünülmektedir. Öte yandan çocuğa aşırı hayranlık duyan, şımartan ebeveynlik stillerinin etkisiyle de narsisizmin ortaya çıkabileceği öne sürülmüştür. Yapılan çalışmalarda çocuklukta istismar ya da ihmalin de bu duruma yol açtığı gösterilmiştir.
Gizli Narsist
Gizli narsisizm, diğer adıyla “örtük narsisizm,” dışa dönük ve kibirli narsisizmin aksine, daha içe dönük ve gizli bir şekilde kendini gösteren narsistik bir kişilik özelliğidir. Gizli narsistler, kendilerini daha kırılgan, hassas ve alçakgönüllü olarak gösterebilirler. Ancak, iç dünyalarında hala derin bir kendine önem verme, özel olma arayışı ve başkaları üzerinde üstünlük kurma isteği taşırlar. Gizli narsisizm, klasik narsisizmden farklı olarak daha zor fark edilir, çünkü bu kişiler kibirlerini ve kendine hayranlıklarını doğrudan dışa vurmak yerine, incinmişlik ve kurban olma duygusuyla gizlerler.
Gizli narsistlerin özellikleri şunlardır:
1. Kırılgan Öz Saygı: Gizli narsistler, dışarıdan alçakgönüllü veya utangaç görünebilirler, ancak öz saygıları derinden kırılgandır ve sürekli onaylanma ihtiyacı duyarlar. Başkalarının onları yeterince takdir etmediği veya anlamadığı düşüncesiyle kolayca kırılabilirler.
2. Kurban Olma ve Kendine Acıma Eğilimi: Gizli narsistler, kendilerini sık sık kurban rolünde görürler. Başkalarının onları anlamadığına ya da yeterince değer vermediğine inanarak kendilerine acırlar. Bu, onların ilgiyi dolaylı yoldan toplamasına ve başkalarının empatisini kazanmalarına yardımcı olur.
3. Pasif Agresif Davranışlar: Duygularını doğrudan ifade etmek yerine, gizli narsistler pasif agresif davranışlar sergileyebilirler. Örneğin, duygusal tepkilerini bastırarak ya da dolaylı yoldan şikayet ederek, çevresindekilere rahatsızlık yaratabilirler.
4. Dışarıdan Onaylanma İhtiyacı: Tıpkı tipik narsisistlerde olduğu gibi, gizli narsistler de sürekli dışarıdan onaylanma ve takdir edilme ihtiyacı içindedirler. Ancak bu ihtiyaçlarını daha gizli ve dolaylı yollarla ifade ederler. Başkalarının kendilerini fark etmediği ya da önemsemediği düşüncesi, bu kişilerde derin bir hayal kırıklığı yaratabilir.
5. Üstünlük ve Özel Olma Arayışı: Gizli narsistler, kendilerini diğer insanlardan daha farklı ve özel görürler, ancak bunu açıkça ifade etmek yerine, kendi iç dünyalarında bu üstünlük hissini yaşarlar. Kendi fikirlerinin ya da duygularının diğerlerinden daha derin ve anlamlı olduğuna inanırlar ve çevrelerinde bu algının kabul edilmesini isterler.
6. Kıskançlık ve İçe Dönük Öfke: Gizli narsistler, başkalarının başarılarını ve mutluluğunu kıskanabilirler, ancak bu duyguları açıkça ifade etmek yerine içe atarlar. Bu kıskançlık ve öfke, onları sürekli olarak başkalarını küçümsemeye ya da başkalarının hatalarını bulmaya iter.
7. Kendi Değerini Başkalarının Gözünde Ölçme: Gizli narsisizmde, kişi kendi değerini büyük ölçüde başkalarının onu nasıl algıladığıyla ölçer. Eleştirildiğinde ya da görmezden gelindiğinde, yoğun bir değersizlik ve aşağılık kompleksi hissedebilir. Bu da depresif duygulara ve sosyal geri çekilmeye yol açabilir.
Gizli Narsistlerin İlişkileri
Gizli narsistler, ilişkilerinde genellikle daha pasif bir rol oynarlar. Kendilerini sıklıkla dışlanmış ve değersiz hissederler. Hiçkimsenin onları anlamadığı düşüncesiyle, karşısındaki kişiye kendilerini suçlu hissettirebilirler. Partnerleri üzerinde dolaylı bir kontrol kurarak, onları kendi ihtiyaçlarına hizmet etmeye zorlayabilirler.
Gizli narsisizm, doğrudan gösterilen kibir ve üstünlük taslamanın aksine, daha çok içsel bir yaralanma ve tatminsizlik hissiyle örtülüdür. Bu tür narsisistler, sürekli olarak onaylanma ihtiyacı içinde ve başkalarının ilgisine aç olsalar da, dışarıdan daha kırılgan ve hassas bir kişilik olarak görünebilirler. Ancak bu maskenin ardında, derin bir kendini önemseme ve diğerlerinden üstün olma isteği yatar. Bu durum, gizli narsistlerle ilişkilerde karmaşık ve yanıltıcı bir dinamik yaratır, çünkü dışarıdan incinmiş ve hassas biri gibi görünseler de, derinlerde hala güçlü bir ben merkezcilik ve manipülasyon eğilimi taşırlar.
Patolojik Narsisizm Nedir?
Patolojik narsist ne demek sorusunun cevabı: Patolojik narsistler narsistik kişilik bozukluğuna sahip kişilerdir. Narsist kişilik bozukluğu ise özellikle abartılı bir kendini beğenmişlik duygusu, kendisine sürekli hayranlık duyulması ihtiyacı, empati eksikliği, kendi başarılarından aşırı gurur duyma, kibirli veya tepeden bakan tutumlarla karakterize bir kişilik bozukluğudur. Patolojik olarak nitelendirilmesi sağlıklı narsisizmden ayrılmasıyla ilgilidir. Patolojik narsisizmde aşırılıklar bulunur. İnsanlar genellikle narsistik kişilik bozukluğu olan insanları ukala, manipülatif, bencil, patronluk taslayan ve talepkâr olarak tanımlar. Bu düşünce ve davranış biçimleri, narsistin yaşamının her alanında; işten arkadaşlıklara, aileden aşk ilişkilerine kadar ortaya çıkar.
Narsist Kişilik Bozukluğu Olanlara Nasıl Davranılmalı?
Narsist bir karakterle yolunuz keşiştiyse hayatınızın en zorlu iletişimini kurmaya hazır olmalısınız. Büyüklük duyguları içinde, empatiden yoksun, başkalarını anlayamayan, kendisine yönelik değerlendirmeler ve eleştiriler konusunda aşırı hassas narsist karakter iletişim becerilerinizi de sabrınızı da zorlayabilir. Günümüzde herkesin hayatında eş, arkadaş, aile bireyleri, iş arkadaşı ya da birden fazla narsist bulunabilir. Narsist birey ne kadar yakınızdaysa zorlanmalar o kadar fazla olabiliyor.
Narsistik kişilik bozukluğu olan bireylere nasıl davranılmalı?
Olabildiğince tartışmalardan kaçının. Çünkü tartışmaya girdiğiniz konuda haklı olsanız dahi tartışma sonunda haklı çıkmayacaksınız.
Narsist bireyi suçlamaktan imtina edin. Çünkü her daim kendisinin haklı ve düşüncelerinin tek doğru olduğunu kabul eden bir insanı suçlamak doğal olarak onun en son isteyeceği durumdur. O an size tepki vermese bile içine atar ve kinlenir. Sonrasında sizin beklemediğiniz bir anda geri dönüşü olur.
Narsist bireyi yetersiz hissettirmeyin. Çünkü narsisizmin temelinde değersizlik hissi yattığından narsist bunu dengelemek için dışarıya çok değerli bir insan olduğu imajını çizse de, içinde değersizlik duygusu vardır ve bunu tetiklerseniz geri dönülmez bir tartışmaya girebilirsiniz.
Dışarıda iyi görünmek ve itibar narsistler için çok önemlidir. Bazen duygu ve düşüncelerinizi direkt söyleyerek değil, “Böyle yaparsan insanlar ne düşünür? gibi sorulardan yola çıkarak cevapları kendisinin bulup karar vermesini sağlayın.
Durumu kabul edin ve kendinize karşı dürüst olun. Onu değiştiremezsiniz, hatta o istese de değişmesi zordur. Duygularınızı, yaşadığınız acıyı açık ve dürüst şekilde anlattığınız halde sizi duymuyorsa muhtemelen psikolojik destek almadığı sürece duymayacaktır. Yine de yanında kalmaya devam ediyorsanız her seferinde düzeleceği umuduyla, sonrasında tekrar tekrar hayal kırıklığına uğramayın.
Narsist Kişilik Bozukluğu Tedavi Edilebilir mi?
Narsisizmle ilgili en sık merak edilen konuların başında narsisizm tedavi edilebilir mi? Narsist nasıl tedavi edilir? soruları gelir. Bu soruların yanıtını da genellikle narsistler değil, narsistle yaşamaya çalışan kişiler sorar. Narsistik kişilik bozukluğuna sahip bireylerin nadiren kendi istekleri ile tedavi arayışına girdikleri görülmektedir. Narsist bireylerin yaşadığı en büyük zorluk yaşadıkları ve yaşattıkları şey ile ilgili farkındalığa sahip olmamalarıdır. Narsistik kişilik bozukluğu olan kişiler psikolojik yardıma ihtiyaç duyduklarını hissettiklerinde en kısa sürede psikolojik destek almalıdır. Narsist kişiler ve narsistlerle ilişki sorunları yaşayan kişiler için yardımcı olabilecek uzmanlarımız İzmir psikolog sayfasından incelenebilir. Bilişsel davranışçı terapi en sık tercih edilen yöntem olmakla birlikte tedavide gerçeğe uygun olmayan düşünceleri değiştirmek ve daha gerçekçi bir benlik imajı yaratmak önemli hedeflerdir.. Psikodinamik psikoterapi, narsistik kişilik bozukluğu tedavisinde etkili bir şekilde kullanılabilir, ancak süreç zor ve uzun olabilir. Narsistik kişilik bozukluğunun tedavisi kişinin sosyal hayatı, aile hayatı, ikili ilişkileri ve iş hayatının olumsuz etkilenmemesi açısından son derece önemlidir.
Narsistik kişilik bozukluğuna sahip olduğunuzu düşünüyorsanız, çevrenizdeki narsist bireyler psikolojik destek arayışındaysa veya narsistik bir ilişki içindeyseniz Psikolog görüşmeleri için bizimle iletişime geçebilirsiniz.
Narsist kişiler, kendilerinin olağanüstü ve sıradışı oldukları duygusunu taşırlar. Her şeyi herkesten çok hak ettiklerine inanırlar. Aşk ve meslek yaşamında elde edilecek büyük başarıların tutkularıyla doludurlar. Fiziksel görünümlerine ve giyimlerine çok düşkündürler. Narsist kelimesi mitolojik bir hikayeden gelir.
Narkissos ile Ekho Efsanesi
Narsisizm terimi, Yunan mitolojisindeki Narcissus isminden gelmektedir. Freud, Narkissos isimli mitolojik kahramandan etkilenerek narsisizm terimini ilk kez kullanan kişidir. Bu kahramanın hikayesinden kısaca şöyledir : Kendine aşık olanları umursamayıp, onların sevgilerine değer vermeyen Ekho isimli güzel peri kızı, bir gün Narkissos’u avlanırken görür. Peri kızı gördüğü bu çok yakışıklı avcı gence ilk görüşte aşık olur. Ancak Narkissos Ekho’nun aşkına karşılık vermez ve kara sevdaya tutulmuş genç kızı acısıyla tek başına bırakır. Ekho, o günden sonra yavaş yavaş erimeye başlar ve sonunda üzüntüsünden ölür. Bu duruma çok kızan Olimpos tanrıları Narkissos’u cezalandırmak ister. Yakışıklı gencin cezası kendisini taparcasına sevmesi olacaktır. Bir gün su içmek için nehir kenarına eğilen Narkissos, sudaki yansımasını görür ve öylece kalakalır. O zamana kadar farkına varamadığı güzellik, Narkissos’u adeta büyülemiştir. Yemeden içmeden kesilen ve o nehrin kenarından başka bir yere gidemeyen Narkissos da tıpkı Ekho gibi günden güne eriyerek ölür ve bedeni nergis çiçeklerine dönüşür.
Narsist Kişilik Bozukluğu Özellikleri
✔ Aşırı özgüven ve büyüklenme – Kendilerini olağanüstü ve üstün görürler. ✔ Sürekli hayranlık ve onay ihtiyacı – Başkalarının ilgisini çekmek için büyük çaba harcarlar. ✔ Empati eksikliği – Başkalarının duygularına karşı duyarsızdırlar. ✔ Manipülatif davranışlar – İnsanları kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirebilirler. ✔ Eleştiriye tahammülsüzlük – En ufak eleştiriyi bile kişisel saldırı olarak algılarlar. ✔ İlişkilerde bencillik ve kontrol isteği – Partnerlerini küçümseyebilir veya yönlendirmeye çalışabilirler.
Narsist kişilik bozukluğu olan bireyler, ilgi ve ayrıcalık beklerler ancak karşılık vermek istemezler. Bekledikleri ayrıcalık ve özen kendilerine gösterilmezse kızar ve öfkelenirler. Amaçlarına ulaşmak için başkalarını kullanır ve sömürürler. Empati duyguları gelişmemiştir ve başkalarının duygularından etkilenmezler.
Herkesten üstün olma düşünceleri, onları sürekli olarak ayrıcalıklı ve itibarlı kişilerle görüşmeye iter. Herkes gibi olmak, narsistler için oldukça rahatsız edicidir. Temel inançları : “Ben olağanüstü bir varlığım, diğerlerinden daha iyi şeylere layığım; herkes bana saygı duymalı” şeklindedir.
Narsist kişilik bozukluğu olan kişilerle iletişimde şunlara dikkat etmelisiniz:
Samimi olduğu durumlarda onu takdir edin.
Ona diğerlerinin tepkilerini açıklamaya çalışın.
Diğer kişilerin bakış açısını açıklayarak ona yardım edin. Çünkü narsistlerin empati yapabilmeleri ve diğer kişileri anlayabilmeleri oldukça zordur.
Sadece zorunlu eleştirileri yapın ve çok açık olun. Eleştirilerin amacının onun hayata ve kendine yönelik düşüncelerini değiştirmek olmadığını, yalnızca bazı davranışlarını değiştirmeye yönelik bir farkındalık yaratmak olduğunu unutmayın.
Sürekli ona karşı çıkmayın.
İlişkinizde aşırı fedakar olmayın.
Kullanılma girişimlerine karşı dikkatli olun.
Narsist kişilerin genel düşünceleri
Narsistlerin bazen kendilerine bile itiraf edemedikleri inanışları şöyledir:
“Kazandığım her şeyi üstün yeteneklerime borçluyum,
Herkes bana iltifat etmeli,
Başkalarının başarılarını ve ayrıcalıklarını çok kıskanırım,
Bekletilmeye dayanamam,
Meslek hayatımda çok yükseklere erişmeyi hak ediyorum,
Bana yeterli ilgi gösterilmezse sinirlenirim,
Ayrıcalıklardan yararlanmaya ve özel ilgiye bayılırım,
Herkes için geçerli olan kurallara uymaktan rahatsız olurum..”
Narsisizm kişiyi yoran ve hayattan keyif almasını engelleyen bir durumdur. İnsan ilişkilerinde yıkıcı bir etki yaratır. Eğer siz de bunlara benzer düşünce kalıplarına sahipseniz veya böyle bir kişiyle ilişki içindeyseniz bir uzmandan destek alabilirsiniz.
Narsist kişileri tanıyabilmek, narsistlerin özelliklerini farkedebilmek ve ilişkide narsistlerin davranışlarını anlayabilmek çok önemlidir. Günümüzde birçok kişi, narsistlerle ilişkilerde yaşanan sorunlardan dolayı terapi alıyor. Uzun zamandır narsistlerle ilişki yaşayan veya narsist kişiyle yaşadığı ayrılıktan sonra psikolojik yardıma ihtiyacı olan kişilere profesyonel destek veriyorum.
Narsist kişilerden canı yanmış danışanlarım “narsist kimdir? narsist kimden hoşlanır? narsistin aşkı ne kadar sürer? narsistle ilişki veya evlilik yürür mü?” sorularını sıkça soruyorlar.
Bu yazımda narsistlerle ilgili en çok sorulan sorulara cevaplar vermeye çalıştım.
Narsist insanlar, kendilerini çok beğenen ve kendilerini diğer insanlardan üstün gören kişilerdir. Sürekli olarak ilgi ve beğeni beklerler. Başkalarını kıskanabilir veya onların başarılarını küçümseyebilirler. Empati kurmakta zorlanırlar, yani başkalarının duygularını anlamakta ve paylaşmakta güçlük çekebilirler. Bencil ve çıkarcı davranışlar sergileyebilirler. Her zaman haklı olmak isterler ve eleştirilere tahammül edemezler.
Narsistle İlişki Yaşanır mı?
Narsistle ilişki yaşamak mümkündür ancak narsist bir kişiyle sağlıklı bir ilişki sürdürmek oldukça zordur. Narsist kişiler genellikle manipülatif, empatiden yoksun ve benmerkezci oldukları için partnerlerinin duygusal ihtiyaçlarını karşılamakta başarısız olurlar. İlişkinin başında oldukça çekici, ilgili ve karizmatik görünebilirler; fakat zamanla kontrolcü, eleştirel ve duygusal olarak yıkıcı hale gelebilirler. Eğer bir narsistle ilişki yaşıyorsanız, sınırlarınızı belirlemek ve kendinizi korumak çok önemlidir.
İlişkiler zamanla değişir, dönüşür ve bazen de zorlayıcı dönemlerden geçer. Sağlıklı bir ilişkinin temel taşları olan iletişim, güven, bağlılık ve anlayış, yaşanan sorunlarla sarsılabilir. Evli veya birlikte olan çiftlerin sorun yaşadıkları noktalarda, çift terapisi devreye girer ve ilişkinin yeniden yapılandırılmasına yardımcı olur.
Çift Terapisi Nedir?
Çift terapisi, evli ya da birlikte olan bireylerin ilişkilerindeki problemleri anlamalarına, çözüm yolları geliştirmelerine ve birbirleriyle daha sağlıklı bir bağ kurmalarına yardımcı olan bir terapi sürecidir. Çift terapistleri, tarafsız bir gözle ilişkinin dinamiklerini değerlendirir ve sorunların temel nedenlerine odaklanarak çiftin birlikte gelişmesine rehberlik eder.
Toksik ilişki, taraflardan birinin ya da her ikisinin, birbirlerinin duygusal, zihinsel veya fiziksel sağlığını olumsuz etkilediği, sağlıksız ve yıpratıcı bir ilişki türüdür. Bu tür ilişkilerde genellikle sevgi, saygı ve güven eksikliği vardır ve taraflar arasında sürekli çatışma, manipülasyon veya dengesizlik yaşanır.
İlişkilerde Geçmişin İzleri ve Tekrarlayan Döngüler
Birçoğumuzun hayatında tekrar eden bir senaryo vardır: Farklı kişilerle ilişkilere başlarız, ancak bir süre sonra benzer sorunlarla karşılaşırız. Neden sürekli aynı tür insanlara çekim duyuyoruz? Bu döngünün altında derin bir psikolojik dinamik yatıyor olabilir: Şema Kimyası. Şema kimyası, bilinçdışı süreçler yoluyla, geçmişte yaşadığımız deneyimlerin bugünkü ilişkilerimizde kendini tekrar eden bir döngü yaratmasıdır.
Son yorumlar